Atlantis'in Beş Kurucusu

En başından başla
                                    

Hiçbir duygu belirtisi göstermeden beni inceledi. Sonra sağlıklı göründüğüm hakkında bir yorum yaptı. Ama bunu söyleyiş şekli o kadar tuhaftı ki sanki kolum kopmuş yeniden uzamıştı. Büyük ihtimalle sadece bir kaza geçirmiştim ve bir süredir baygındım.

Gözleri benden siyahi çocuğa sonra yanındaki kumrala kaydıktan sonra köşede durana gitti." Kız senin. " dedi gözlerini kısarak köşedeki uzun çocuğa döndü. Çocuk biraz düşündükten sonra başını salladı. Ne demek yani şimdi bu? Ben bir insandım, satılacak bir mal değil. Gerçi bu gerçeği ne kadar göz önünde bulundurduklarını bilemezdim. Nefes alışverişlerimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Çocuk yüzünü buruşturdu, sonra diğerleri de. " Ne yapıyorsan yap. " Belki de gerçekten güvende değildim. Belki- Belki de kaçırılmıştım. Ve bu gençler insan ticareti işindeydi. Belki bu yüzden sağlığım konusunda yorum yapmıştı.

Neyi bekliyorsun? Kaç!

Şu noktada hareket edebileceğimden bile emin değildim ama beynim bana sürekli kaçmamı söylüyordu. Burada güvende değildim. İyi ama burası neresiydi?

İstemsizce bakışlarım yine köşedeki uzun çocuğa kaydı, onun yüzüne bakınca diğerlerinden korktuğum gibi korkmuyordum. Kesinlikle bir ilacın etkisi altında olmalıydım. Bir şey yapıyor olmam gerekirdi. Herhangi bir şey. Köşede aptalca dikilen çocuğa beyinsizce ağzımı ayırmaktan başka herhangi bir şey.  Belki tüm vücuduna yayılmış olan dinginlikle bir alakası vardı, bilemiyorum. Ondan yayılan şey buydu. Ancak eğer dinginlik sakinleşmem için yeterliyse sarışın kızın bunu çoktan halletmiş olması gerekliydi. Odaya girdiğinden beri ne gözlerinde ne de hareketlerinde en ufak bir duygu gözlemlemiş değildim. Odaya girdiğinden beri gerekli olmayan tek bir hareketi bile yoktu. Canlandırılmış bir... bilemiyorum heykel gibiydi. 

" Dur. " diye mırıldandı çocuk. Kime ne için dediğini anlamış değildim.

"İşleri mahvetme. " diye emretti sarışın kız arkasında iki erkekle odadan çıkarken. Çocuk kızın olduğu tarafa bakmadı bile. Her an kusabilirdim. Midemin içinde bir şeylerin ters döndüğünü hissedebiliyordum.

En sonunda gözlerimiz buluştu.

Kaç! Aptallık etme! Kaçabilecekken kaç!

Kim olduğumu biliyor muydu? Gözleri gece vaktinde durgun bir okyanus gibi lacivertimsi bir maviydi. Neredeyse tüm gökyüzünü üstünde görebileceğiniz türden. Ondan neden korkmuyordum ki? Tanrım o kadar tanıdık geliyordu ki. Belki de tanıyordum onu kim bilir çünkü şu an benim için geçmiş sadece bir boşluktu. 

Kesinlikle uyuşturulmuştum. Başka bir açıklaması yoktu. Ama beyaz duvarlı odada etrafıma bakındığımda tek bir viyal bile görememiştim. Neredeydim ben? 

Güvende değil.

"Lütfen beni incitme." dedim ona bana temkinli bir şekilde yaklaştığı sırada. Bir anlığına gözlerinin renk değiştirdiğine yemin edebilirdim. Her ne olmuşsa bana başımı çok sert çarpmış olmalıydım. "Lütfen!"

Hareket edebileceğimi fark edince yattığım yerden doğrulup yatağın içinde ondan kaçmaya çalıştım bana doğru gelmeyi sürdürüyordu. Beynim oradan oraya zıplıyor kaçmam için yalvarıyordu. Benim paniklemiş halime karşılık çocuk sakindi. Tepkisiz. Biraz önce bende uyandırdığı güven duygusu çöpe gitti. Kalbim çarpıyordu.

"Ben Ethan." dedi. Herhangi bir tepki veremedim. İsmini söylemekten daha fazlasını yapmalıydı. Çocuk devam etti. "Senin ismin?" 

Bana biraz daha yaklaştığında çığlık atacaktım. Ellerim titriyordu. Yatağın içinde örtülerin altında saklamaya çalışsam da titrediğimi fark ettiğinden emindim. Sorusunu tekrarladı, daha domine edici bir sesle. Gözlerimi ondan ayırmaya çalıştığımda bile gözleri beni kovalıyordu. Bana bir şey yapacaktı. "Be-ben..." Gözlerini kısarak cevabı bekledi. Avuç içlerimde ufak göller oluşurken beynimde herhangi bir cevapla karşılaşamadım.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin