12.Bölüm ❄ Okçu

Start from the beginning
                                    

Kyron kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla ona baktı. "Evet?" 

"Ne şekilde etkiliyor?" diye sordu Alina. Bir yandan, onun vereceği cevaptan çekiniyordu.

"Dönüşüyoruz."

"Sadece bu kadar mı?"

"Hayır." 

"Öyleyse daha ne oluyor?"

"Tehlikeli oluyoruz," derken gözlerini kaçırdı Kyron.

Alina kaşlarını çattı. "Ne anlamda?"

Kyron, "Merak etme," derken, ses tonunda güven verici bir tın vardı. "Ben her zaman kontrollü olurum."

"Güvenemiyorum ve bana hâlâ gerçekdışı geliyor."

"Ama Lissa'ya dikkat etmeni öneririm," deyip güldü.

Alina, "O gece kaçacağım," diyerek düşüncelerini belirtti. "Beni durduramayacaksınız."

"Hiç önermem, prenses. Kontrollü olmam, o zamanlar öfkeli olmadığım anlamına gelmez. Ayrıca dolunayda, Lordenda'nın kahverengi Vivian kurtları her yerde gezinir." Kyron göz kırptı. "Ayrıca insan parçalamayı da çok severler."

"Bu çok saçma."

"Bunu o gece görürüz."

"Görürüz."

Konuşmaları, Lissa'nın elinde mataralar ile beraber gelmesiyle beraber son buldu. Üç bakır matarayı gölün tatlı suyuyla doldurmuştu, onları çantasına koydu.

"Artık bolca suyumuz var."

"Buna ihtiyacımız olacaktı," dedi Kyron.

"En azından ormana gidene kadar... Ve ormanda da..."

Kyron tabakların üzerini örterken boş olanları çınar ağacının dibine bıraktı. Lissa üzeri örtülmüş tahta tabakları çantaya koyup ayağa kalktı. Üzerindeki tuniği ve omuzlarına attığı samur postunu silkti. Kyron ile Alina da ayaklandığında, Lissa'nın bağlamış olduğu, yerdeki otları yiyen keyifli atlara geri döndüler.

Epeyce yol aldılar. Merkezin ormanına ulaşmaya az kalmalarının yanı sıra hava da kararmaya başlamıştı. Hava, alacakaranlığı aşmıştı ve gökyüzünün rengi lacivert ile siyaha çalıyordu.

Alina'nın sırtıyla beli ağrımaya başlamıştı. Hiç bu kadar uzun süre boyunca ata binmemişti. Uzun yolculuklara giderken genelde at arabasıyla giderdi. Daha birkaç gün daha yol alacaklarını düşününce kedere boğuldu. Gerçekten yorulmuştu ve ormanda kalmanın onu pek de yatıştırabileceği söylenemezdi.

Aslında itiraf etmek gerekirse onu asıl geren şey, arkasındaki Kyron'du. At sırtındayken bedenleri sürekli tokuşuyordu, adamın varlığı bile onu huzursuz etmeye yetiyordu. Aslında buna pek huzursuzluk denmezdi, daha çok tarif edilemeyen bir şeydi ancak iyi yönlü olmadığı kesindi.

Kyron'un nefes alış verişinin arttığını, kürklü sırtına sürtünen göğsünden anladı. Atı yavaşlattı ve Lissa'nın yanına doğru gitti. "Lissa," diye mırıldandı, hatta fısıltı bile denilebilirdi. Gözleri ona değil, arkaya bakıyordu.

Lissa da atını yavaşlattı ve şüpheyle ona baktı. "Efendim, ağabey?"

"Takip ediliyoruz."

Alina, bu söze karşılık kaşlarını çattı, kalbi hızla atmaya başladı ve içi, anlamadığı duygularla doldu. Sevinç? Hayır, kim tarafından takip edildikleri belli değildi, umutlanmaya gerek yoktu ve Kyron'un sözüne hemen aldanacak değildi.

Şafağın AnısıWhere stories live. Discover now