SANDALET

105 44 65
                                    


*Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına

Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak*

Sıkıca göğsüne bastırdı defterini. Öğretmeninin el yazıları vardı bu defterde. İlk hediyesiydi, öğretmeninden on ikinci yaşının armağanıydı. 

Buz tutan banktan göğsüne bastırdığı defterle kalktı, dizine gelen karlı yolda bata çıka ilerlemeye başladı. Soğuktan çatlayıp kızaran yanaklarında gamzeleri belirdi. Mutluydu bugün. Hediyesini herkese gösterecekti, öğretmeninin onu ne kadar sevdiğini herkese anlatacaktı. Omuzlarını kabarttı, heybetli bir dağ edasıyla ilerlemeye devam etti.
..........

Gözleri buğulandı, aklında canlanan ilk hayal kırıklığı ayağını kaldırmaya niyetliydi. Bulunduğu yerden yüksekliği tarttı, 'parçalarım bile bulunamayacak harika' diye mırıldandı. Esen sert rüzgârla yeni bir hayale daldı.
........

Akan burnunu koluna silip kapıyı yumruklamaya başladı. Annesinin serzenişlerini işitti. Açılan kapıdan içeri atladı, ayakkabılarını rastgele çıkardı. Sobanın kenarında ellerini ısıtmaya başladı. Bir yandan da minik elleri sıkıca göğsünde defteri tutuyordu. Babası ve kardeşleri aç kalma telaşıyla yemek yiyorlardı. Heyecanla babasının yanına sokuldu, defteri babasına uzattı.
"Baba bugün doğum günüm ya bak öğretmenim hediyesine" dedi.
Homurdanma işitti önce. Ardından tiksinti dolu ses konuşmaya başladı.
"Defter mi hediyen lan? O züppe öğretmen bozuntusu bunu mu hediye diye verdi sana? Bok gibi parası var ne demeye aldın? Para verseymiş ya? diye kükredi.

Yüzüne çarpılan defteri aldı. Her bir sayfasını kaybetmekten korkarmış gibi çevirdi. "Öğretmenimin kendi el yazısı bunlar deme öyle şeyler baba. Hem beni seviyor öğretmenim. Başaracağımı, güzel yerlere geleceğimi söylüyor. Onun gibi olacağım. Size bakacağım, deme öyle baba" sonlara doğru fısıltıyı andıran sesiyle konuştu.
.........

Bacakları yorgun düşünce sarsıldı, ayakları yerinde durmak için sabitlendi. Aşağıya doğru baktı. 'Gittikçe daha da mı yükseliyoruz' diye mırıldandı. Turuncu saçlarını kaşıdı. Sandaletinden dışarıya fırlayan, ayakta durmaktan moraran parmaklarına baktı. Her bir parmağını kıpırdattı.
..........

Tutmaya kıyamadığı defteri parmaklarının arasından çekildi. Göbeğini toplamaya çalışıp, sobaya yaklaşan babasına dikti gözlerini. Sobanın kapağı açıldı, dışarı çıkmaya hazırlanan ateş gözlerini buğulandırdı. Alevlere karışan defteriyle, zaptedemeği hıçkırığı karıştı. Babasının haklı olduğunu savunan sesi kulaklarında uğuldadı. Annesi umursamadı, kardeşleri aç kalmamak için yemek savaşına gömüldüler.
............

Annesinin çığlıkları, babasının yerde yatan bedeni yıllarca nefret ettiği evden kaçıp gitmesini söylüyordu. Gözleri etrafa yayılan alevlere takıldı. Defteri, öğretmeni alevlerin arasında gözünde canlandı. Babasının yanmaya yüz tutmuş bedenine baktı. Adımını ona doğru attı, tam yaklaşmışken tavan çöktü, etrafı kaplayan toz bulutu, alevler görüntüsünü bulanıklaştırdı.
........

Esen rüzgar uğultusunu kulaklarına armağan ederken yüzünde hissettiği ıslaklığa dokundu. Ağladığını farketti. Seslice burnunu çekti. Burada yanlızdı. Kimse bu davranışı için ona kınayan gözlerle bakamazdı. Boğazı acıyana kadar kahkaha attı.  "Kurallar, kurallar... Hiçbiri umrumda değil.  Umrumda olan tek şey kafamı boklamakla meşgul ettiğiniz kurallar silsilesini yok etmek." dedi. Elini cebine attı.  Cebindeki minik deliği farkedince parmaklarını oraya teker teker sıkıştırdı. 'Zaman yırtık cebimi es geçmiyor' diye fısıldadı.

Kafasında artçı sarsıntıların yer etmesiyle ellerini başına vurmaya başladı. Gözlerinden akan her bir damlayla bir anısını uğurladı. Öğretmeni, yaşayamadığı çocukluğu, babası, ilk aşkı, acıları, hayal kırıklıkları, kardeşleri... Her bir damlada birine veda etti.

Kulağında bir kahkaha yankılandı. Elleriyle kulaklarını kapattı, kahkaha arttı. Zar zor sığıdığı zemine tutunmaya çalıştı. Toprak yolda ilerleyen iki sevgili gördü. Ayaklarındaki birbirin aynısı sandaletlerine kumlar doluyordu, aynı ritimle parmaklarına batan taşları çıkarıyorlardı. Çocuğun turuncu saçları, kızın minik ellerinde şekilleniyordu.

Yüzündeki korkunun, tükenmişliğin yerini bir tebessüm aldı. Sandaletlerini usulca çıkardı, yanına bıraktı. Tozlanmış kısmını sildi. Kıyafetlerini teker teker çıkarıp rüzgârla buluşturdu. Çırılçıplak kalan bedenini bir titreme sardı. Batmak üzere olan son güneş ışıkları çillerini kaşındırdı. Kırmızı dudakları ölüm habercisi gibi mor bir renge büründü.

'Ölmek için güzel bir gün' diye fısıldadı. Yüzünde tasasız bir tebessümle bedenini usulca boşluğa bıraktı.

*ismet özel - karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.

İÇIMDE BİR KUM TORBASIWhere stories live. Discover now