İç çektim. Harika gidiyorduk.

   Belki de onu çözmemeye çalışmalı, olduğu gibi kabullenmeliydim ama o zaman onun hangi halini kabullenecektim?

   “ Etre foutu,” dedim odanın karşısındaki topa bakarak. Lanet olsun.

   İşin en kötü yanı çevremde onunla ilgili konuşabilecek kimsemin olmamasıydı. Bu utanç vericiydi ama geçmişimle yaşamayı öğrenmiştim artık ve geçtiğimiz yıllarda kendi baloncuğumda yaşamaktan başka bir şey yapmamıştım. Önemli partilerin ve davetlerin bazılarına katılmıştım, evet. Teyzemin bana söylediği insanlarla konuşmaya çalışmıştım ama hepsi o kadar sıkıcıydı ki oracıkta içtiğim şampanya kadehini masaya vurarak parçalamak ve ardından bileklerimi kesmek istemiştim. Erkeklerin tek düşündüğü seks ve para, kadınlarınki ise ün ve –erkekler gibi-paraydı. Bununla ne yapmam bekleniyordu?

   Sokak jargonu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Dizilerde gördüğüm benim yaşımdaki kızlar oradan oraya kolunda arkadaşlarıyla sürüklenip, çılgın partiler veriyor ve uygunsuz giysiler giyip istedikleri kadar makyaj yapabiliyorlardı. Onlara nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen, hata yaptıklarında dolaba tıkan, onlardan nasıl nefret ettiğini her fırsatta dile getiren akrabaları yoktu. Arkadaşlarıyla toplanıp erkeklerin dedikodusunu yapabiliyorlardı, istedikleri erkeklerle birlikte olabiliyorlardı.

   Dışarıdan bakılınca aptal gibi göründüğümü biliyordum ama elimde bunu değiştirecek hiçbir şey yoktu. Benim bu zamana dek özgürlüğüm yoktu.

   Sıkıntıyla yerimden kalktım ve aynaya baktım. Saçımdaki boya tahmin ettiğimden iyi tutmuştu. Sanki saçlarımı kesip yerine pamuk şekerden bir peruk yerleştirmişim gibiydiler. Onları iki yana ayırıp kontrol ettim. Bunu nasıl başardığımı bilmiyordum ama sanırım saçlarımı düz kesmiştim. Memnuniyetle iç çektim. Ardından aklıma Max’e saçlarımın nasıl olduğunu sorduğumda bir şey söylemediği aklıma geldi ve aynadaki aksim somurttu.

   ‘ Evet saçların hakkında bir şey söylemedi. Sonra da göğsünde dövmenle çıkageldi. İnan bana hiç beğenmemiş.’ 

   “ Sen çeneni kapayacak mısın?” dedim elimle saçlarımı düzeltirken. “ O konuyu netleştirmediğimizi söylemiştik.”

   İç sesim gözlerini devirerek sustu.

   Dalgın gözlerle kendime baktım. Saçlarıma ilk baktığında dehşet içinde bana pembeden nefret ettiğimi söylediğini hatırladım. Aslında artık pembeden nefret etmiyordum. Sadece bana durmam gereken noktayı, kim olduğumu hatırlatıyordu. Ve neyi asla unutmamam gerektiğini.

   Bunu nasıl bildiği hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Üstelik evin geri kalanıyla konuşurken benimle ilgili anlattığı her şeyin doğru olması ondan uzak durma kararlarımı olumsuz yönde etkiliyordu. Benimle ilgili bütün bunları nereden öğrenmişti ki?

   Odada kendimi daha fazla yememek için dışarı çıkmaya karar verdim. Belki burada gezmeye değecek bir şeyler bulurdum. Günlerden perşembeydi. Çamaşır günü. Keith ile Leah üç saattir dışarıdaydılar. Joe’yu ise üç gündür doğru dürüst görmemiştim.

   Max’in nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.

   Üzerime montumu ve ayakkabılarımı geçirip saçlarımı savurdum. Gülümseyerek kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm kişi yüzünden bütün ifadem bozuldu.

   Max elinde anahtarla gözlerini kısmış bana bakıyordu “ Nereye gidiyorsun?” dedi hırıltılı bir sesle.

   Geri çekilip ona baktım. Gözlerinin altı mosmordu ve teni çok solgun gözüküyordu. Üstelik anahtarı tutan elleri korkunç şekilde titriyordu. Neredeyse yere yığılacakmış gibi bir hali vardı ve bu hali beni ölesiye korkutmuştu. Bunca zamandır güçlü gördüğüm bu adamın böyle çökmesi ürkütücüydü.

Kır Zincirlerimi (ASKIDA)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum