yağmur damlaları takılmıştı kirpiklerine, sonra ben öpmüşüm oradan.

2.3K 164 592
                                    

Tuğkan-Hey (cover)

Bu sefer de ilk başta Şebefruz hanıma, sonra da öyle durup dururken ağlayası gelen, göz yaşlarını saklamak için bin bir şekile giren, çaresizlik içinde gecelerini sonlandırıp boğulacak gibi hissedenlere ithafım olsun.

hiçbir zaman, gözlerinin altında ki morluklar geçmezdi, küçüğüm.

ve ben, seni gözlerinin altında ki morluklar için bile defalarca kez sevebilirdim.

Bu hikâyeyi kesinlikle nasıl anlatmam, nasıl dile getirmem gerektiğini bilmiyorum. Hatta şu an neden burada, dışarıda deli gibi yağmur yağarken -içimde ki koşa koşa sana gelme isteğini görmezden gelerek- bu kelimeleri yazdığımı bile bilmiyorum. Tek bildiğim, sana gelemeyeceğim, artık beni kabul etmeyeceğin.

Sanırım artık bunu anlatmaya başlamalıyım. Her ne kadar okumayacak olsan da, daha şimdiden ağlamaya başlayarak yazdığım satırları bilmeyecek olsan da, bunları yazıyorum sevgilim. Affet, sana sevgilim demekten vazgeçemiyorum.

Neyse.

Seninle ilk konuştuğumuz zaman, bir hastanenin önü, çok güzel bir gündü. Yine yorgun bakıyordu gözlerin, omuzlarında çöküktü, kıyafetlerin sıradan/günlük olsa da parlıyordun işte.

Yağmurlu bir gündü.
İlk defa, yağmurlu bir günde seslerimizi tattırmıştık birbirimize.

O günden sonra yağmuru sevmeye başladığını söylerdin hep.

Ve biz, o gün gökyüzünden yere dökülen her bir yağmur damlasından doğmuş gibiyiz, Jungkook.

Hastaneden çıkıyordun. Normalde aynı mahallede otursakta sadece bakışmalar ve ufak tebessümlerle yetinmişti aramızda ki ilişki(?). Ama o gün ilk defa bana selam vermiş, üstüne üstlük senin bana ilk defa gerçek mana da gülümsediğini hissetmiştim. Her nedense, sürekli gülümsemeye bile yorgun olduğunu düşünürdüm. Bu yorgunluğunun sebebini çok sonradan öğrenmiştim orası ayrı. Ben ise yaktığım elime baktırmak için gelmiştim o gün, seni görünce bir an duraksıyorum lakin kesilmiyor adımlarım. Nefesim kesilmişti hallice, daha sonra yutkunmuştum seslice. Yine gülümsüyorum sana. Bu sefer beni yanıltarak yanıma gelmiştin, Küçücüğüm. Şaşırsam da sana belli etmemeye çalışmıştım, yine de anladığından emindim içten içe. Nemli saçların, bana parıltı ile bakan gözlerin, kurumuş dudakların ile öyle harika gözüküyorsun ki; gözümü senden alamamıştım.

"Merhaba," diyorsun çekingence.

Sesin çok güzel, Jungkook. Benimle konuştuğun için nefesim soluk boruma takılı kalıp, sana bakakalmıştım bir süre. Afalladığımı fark etmiştin. Elimi gergince enseme atarak kaşımıştım. "Sana da merhaba." diyebilmiştim sadece. Kalbimin patlayacak gibi attığına eminim o an, heyecanımı fazlaca belli etmemeyi umup sana bakmıştım çaresizce. Bir dükkanı işaret etmiştim, o anki heyecanımla ne dükkânı olduğuna bakmamıştım bile. "Girelim mi? Biraz otururuz." Sende sanki biraz heyecanlısın, ya da ben yanlış görüyorum.

rain • jikook [düzenlenecek]Where stories live. Discover now