Başını salladı ve ekrandaki bildirimleri benim yaptığım gibi aşağı kaydırdı. "Benim çıkmam lazım. Bugün dersin var mı?"

"Evet. Benimde çıkmam gerek."

"Seni okula bırakırım."

"Sorun değil. İşini hallet." İşinin Beliz olup olmadığını merak etmiştim.

Dudakları yukarı kıvrıldı. "Okul yolumun üstünde, beyaz kumru."

Okul yolunu neredeyse yarılamıştık. Bu sırada İdil'den gelen mesajı açtım.

Tanrım, şu an keyfim kaçtı. Ders iptal edilmiş! Ne yani mail falan atamazlar mıydı? Sabahın köründe okula geldim!! Eve geçiyorum bebek. Bize gelmeye ne dersin?

"Harika!" diye homurdandım.

"Noldu?"

"Ders iptal edilmiş. İdil'lere uğrayacağım. Beni yolun sonunda indirebilirsin."

Mavileriyle suratıma baktı. "Belkide benimle gelebilirsin. Sonra seni İdil'lere bırakırım."

Kaşlarım havaya kalktı. Ciddi miydi? "Nereye?" diye sordum.

"Haydut'u veterinere götürmeliyim. Eve uğrayıp onu alacağım."

"Haydut mu?" Kaşlarım havaya kalktı. "Köpeğin mi var?"

"Annemindi." dedi.

Annesini ve kız kardeşini kaybettiğini anımsadığımda hüzünlü bir şekilde gülümsedim. "Yapacak daha iyi bir şeyim yok. Neden olmasın?"

Geniş garaj yolunda ilerlerdikten sonra araba durdu. Geldiğimizi anlayınca kemerimi çözdüm ve arabadan indim. Ön bahçe küçük bahçe heykelleriyle süslenmiş ve etraf pembe güllerle harmanlanmıştı.

Uras'ın eski bir anahtarla açtığı gösterişli kapı köşk kadar heybetliydi. İçeriye çekingen bir adım attığımda omzunun üzerinden geriye bakış atıp girmem için işaret etti.

"Uras? Sen mi geldin oğlum?" diye seslendi yaşlı bir kadın sesi.

"Evet, büyükanne. Haydut'u almaya geldim." Yaşlı kadın tekerlekli sandalyesiyle ortaya çıktığında Uras eğilip yanağına sıcak bir öpücük kondurdu ve kokusunu içine çekti. "Nasılsın Handan Sultan?"

Kadın gülümsedi. "İyiyim yavrum."

Bu sıcak tablo içimi ısıttı. Uras'ı hiç bu kadar sevgi dolu görmemiştim ve büyükanne olan bakışları o kadar ulaşılmaz ve karanlık olmadığını düşündürdü.

Sonunda büyükannesiyle göz göze geldik ve gülümsedim. "Merhaba efendim."

Cevap vermesi gerekenden uzun dürdü. İfadesi şaşırmış veya dehşete düşmüş gibiydi. Yutkundu. Dudakları titremeye başlayınca tebessümüm yavaş yavaş yüzümden silindi.

Yanlış bir şey mi yaptım?

"Defne?" dediğinde sesi titremişti.

Uras büyükannesinin kırılgan bakışlarını takip ettiğinde göz göze geldik. Ona, ne yapacağımdan emin olmayan bir ifadeyle baktım.

Yaşlı kadın Uras'ın elini sımsıkı tuttu ve gözlerinin içine baktı. Uras hüzünlü bir şekilde iç çekti ve başını salladı. "Hayır, büyükanne. O Defne değil. Arkadaşım Derin."

Kadının kafası karışmış gibiydi. Gözlerini kaçırdı. "Şu bahsettiğin kız."

Kaşlarımı çattım. Büyükannesine benden mi bahsetmişti?

Büyükannesi Uras'ı anımsatan gözlerini tekrar üzerime çevirdi. "Kusura bakma kızım. Yaşlılık işte. Kafam bulanıp duruyor."

"Sorun değil, efendim. Torununuzun resmini görmüştüm... Benziyoruz." Bu doğruydu. Yalnızca yanakları benimkilerden daha dolgun ve gözleri daha iriydi.

BEYAZ KUMRUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin