Bölüm 25: Ceset

Start from the beginning
                                    

 Bileğime değen sert parmaklar yavaşça bileğimi kavradı.

'' Heartfilia. Sonucuna katlanamayacağın şeyler yapıyorsun.''

Onu dinlemeyip biraz daha yüklendiğimde adam homurtular çıkarmaya başlamıştı bile.

''Heartfilia!''

Ellerimi sertçe geri çektiğimde adam kendini yere atmış hırıltılı bir şekilde nefes almaya çalışıyordu.

''Onu sen öldürdün. Onu...''

Arka koridordan gelen sesle dolu gözlerimi o tarafa çevirdim.

''O ölmedi Lucy. Bu kadar kolay bizi bırakacağını mı sandın. Hala komada ve bir ölü gibi yatıyor olabilir. Ama eminim ki bir gün kalkacak. Ayları hatta yılları bulsa bile.''

....

 Boğucu beyazdan uzaklaştığımızda akan makyajımı elimin tersiyle üstün körü sildim. Sabah olmuştu. Çiseleyen yağmura aldırmadan çıplak ayaklarla çimlenlere basmaya başladım. Gıdıklasa da iyi gelmişti.

Dün gece yaşananlar ve ardından Gray. Beynim o kadar dolmuştu ki. Saatlerce aynı noktaya bakarak bekleyebilirdim sanırım.

Islak ayaklarımı arabaya yönlendirdim. Sessizce ve düşüncelerimde boğulduğum bir araba yolculuğundan sonra evime gelmiştik. Kendimi direk banyoya yönlendirirken  burayı temizlemeyi aklıma not ettim. Leş gibi kokuyordu ev.

Sarı saçlarımı ellerimle dağıttıktan sonra banyonun kapalı kapısını ittim. Kendimi direk aynanın karşışında bulurken yüzümün geldiği şekli sorguluyordum. Şişmiş ve morarmış göz altlarım, bembeyaza bürünmüş tenim ve kurumuş dudaklarım. Önüme gelen sarı saç tutamımı kulağımın arkasına iterken küvette gördüğüm kırmızılıkla kaşlarım çatılmıştı.

Yavaş adımlarla küvete  doğru ilerleyip pembe renkli perdeyi açtım. Gördüğüm manzara midemin bulanmasına sebeb olurken çığlığı basmıştım.

Plue.

Sokakta gördüğüm ve evime alamasamda beslediğim beyaz yavru köpek.

Kanlar içindeydi. Yarılmış karnından dışarı fırlamış bir kaç et parçasıyla birlikte...

Ellerim titrerken beyaz tüylerine son kez  dokundum. Elime bulaşan kırmızı sıvıyla hızla elimi geri çektim. Oturduğum soğuk fayansta ileri geri sallanırken deli gibi göründüğüme emindim. Kırmızıya bulanan ellerimi kucağımda birleştirdim ardından banyonun kapısı sert bir şekilde açıldı.

Dışardan gelen sesleri duymuyordum sanki. Hepsi kulağıma birer uğultu olarak geliyordu. Sadece karşımdaki berbat görüntüye gözlerimi dikmiştim. Hızla ensemde biten adım seslerinin ardından onun sesi doldurdu kulaklarımı.

Bir Şeyler söylüyordu ama beynim bunu algılayamacak kadar kötü durumdaydı şuanda.

Gözlerim berbat görüntüden odaklarını çektiğinde beyaz fayanslara yazılmış yazıyı okudum zorla.

Oyun daha yeni başlıyor.

Koyu kırmızı sıvı bazı yerlerde harflerin altından küvete kadar akmış küvetin içindeki kırmızıyla buluşmuştu.

''Sikeyim! Luce!''

 Sesler berraklaşırken bir hıçkırık koptu boğazımdan. Göz yaşları yoktu. Sadece boğazıma düğümlenen acıyı atmaya çalışıyordu bedenim.Akacak kadar göz yaşım kalmamıştı zaten.

Bedenimi sert kollar sardığında hala gözlerim o berbat görüntünün üzerindeydi. Kendimi kaybetmiştim.

Soğuk parmaklar çenemi sertçe kavrayıp başka yöne çevirdi. Titreyen bedenimi sarmalarken elimden gelen tek şey gömleğini avuçumun içinde buruşturmak olmuştu.

Kafamı göğsüne yasladım. Boş gözlerle etrafı izlerken kol altlarımdan beni kavradı. Mutfağa bile ne ara geldiğimizi anlamazken kendimi tezgahın üzerinde otururken bulmuştum. Önümde bir eliyle beni tutmaya çalışan Natsu vardı. Ne yaptığını anlayamazken boş gözlerle hala etrafı izliyordum .Yüzüme çarpan soğuk suyla gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım.

''Luce?''

Önüme gelen bir saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Zümrütleri irileşmiş, bir kaç damla ter süzülmüştü alnından.

Gözlerimi sonunda gözlerine sabitlediğimde derin bir nefes vermiş alnını alnıma yaslamıştı.

''Beni korkutuyorsun.''

 Kelimeleri toparlamak zor olsada  dudaklarımı araladım.

''Deliriyorum... Öyle değil mi?''

Kapattığı zümrütlerini açmadan cevapladı sorumu.

''Hayır.''

''Evet. Hatta delirmiş bile olabilirim.''

Gözlerimi kapatamıyordum bile. Kapattığımda o iğrenç görüntüler...

"Sadece korktun. Delirdiğin falan yok."

"Korkmam normal değil mi?"

Sorumla gözlerini araladı. Zümrütleri gözlerimi bulduğunda yutkundum.

" Düşüncelerini  karıştırmaya çalışıyor ve görünüşe bakılırsa amacına ulaştı gibi."

" Korkuyorum."

Uzun zamandır dilimin ucunda olan ama dudaklarının arasından çıkarmaya korktuğum kelime. 

Gözleri gözlerimi bir saniye bile rahat bırakmazken bir elini yanağıma yasladı yavaşça.

"Korkma. Ben buradayım."

"Ya olmazsan. Sende herkes gibi çekip gidersen?"

"Şuan buradayım değil mi?"

"Yine korkarsam yanımda olacak mısın?"

"Şşş...."

Baş parmağını  dudaklarıma sürttü. Yavaşça iç çekerken gözlerini dudaklarıma kaydırdı.

Parmağının yerini dudakları aldığında yarı kapalı gözlerimle bir elimi omzuna koydum yavaşça.

Öpüşü sanki küçük bir çocuğu ürkütmemek içindi. Yavaş ve sakin.

Dudaklarımı serbest bıraktığında derin bir nefes aldım. Alnını alnıma yaslayıp fısıldadı.

" Ben yanındayken o adamın sana dokunmasına izin vermeyeceğim. Oyun yeni başlıyor. O küçük katile gerçek bir katili göstereceğim."

" Natsu..."

"Bu oyunu biz kazanacağız Heartfilia."

Bana öyle seslenme demek istesemde sadece onaylamakla yetindim.

Bu oyunu biz kazanmalıydık ben kendimi kaybetmeden önce...

~~~~~~~~

Hepinize şimdiden iyi bayramlar dilerim 🍬🍬🍬🍭 Bol bol seker yemeli  olandan hemde *^*

Nalu ağırlıklı bir bölüm oldu. Gray için bana tencere tava firlatacaklar varsa buraya bekliyorum jdjcjfdjdj

Umarım bölümü sevmişsinizdir.  ^~^





DEMON-NaluWhere stories live. Discover now