《~>3<~》

143 20 82
                                    

Telefonu elime aldığımda kalbim çok fena atıyordu, ne de olsa küçükken sevdiğim çocukla aniden karşılaşmıştım. Bu ne tür bir şanstı böyle?

"Merhaba" mesajını bir kaç saniye tereddüt etmemin ardından gönderdim. Şimdi tek yapmam gereken mesaj beklemekti. Kendimi sevgilisinden mesaj bekleyen sabırsız biri gibi hissediyordum.

Bildirim sesini duyduğum anda telefonu kaptım. Şükürler olsun ki Frank'ti. Eve gelince olanları konuştuktan sonra yarın akşama uygun olup olmadığımı sordu. Ben de uygun olduğumu söyledim.

Yalnızın tekiydim bu sebeple birileriyle takılmak için bolca zamanım vardı. Beni akşam ormanlık alanın yakınındaki bir kafede bekleyeceğini ve sonra da kapatması gerektiğini söyledi, vedalaştık.

Çalışma masam geçtim, kendi karakterlerimi oluşturmaya, çizmeye başladım. Kendi içimi dökerdim resimlerime ve ister istemez çizimlerimde Frank'e benzer bir yön oluyordu.

Kaç saat resim çizdim bilmiyorum ama yaptığım 20 şarkılık liste bayağı kez tekrarlandığından uzun zaman olduğunu anladım.

Annem işi olduğunu söyleyip evden çıkmıştı.

Kahve yapmak ve bir şeyler atıştırmak için mutfağa yöneldim. Gerçekten acıkmıştım.

Su kaynarken kendimi kararmakta olan havaya dalmış, Frank'i düşünürken buldum.

Eski bir "dost" ha? Ona gerçekleri asla söyleyememenin verdiği o acı. Aslında söyleyebilirdim, ters tepki vereceğini sanmıyordum ama nedense o korkuyu hep içimde taşıdım. Belki de "arkadaşlığın" kesilmesinden ya da reddedilmekten korkmuştum, kim bilir? Ben bile kendimi çözemiyorum.

Kahve ve yemek için biraz kurabiye aldım. Evet çok sağlıklı beslenirim.

Düşüncelere dalmış şekilde odama yöneldim, annem de o sırada eve geldi ve bu dalgın halime söylenerek odasına gitti.

Atışırmayı bitirdikten sonra yarın akşamın çabuk gelmesini umarak uykuya dalmaya çalıştım.

Tabii bu pek kolay olmamıştı. O kadar heyecanlanıyor ve düşünüyordum ki yaklaşık bir saat yatakta dönmemin ardından ancak uykuya dalabildim.

Uyandığımda telefonumun ekranındaki bildirimle yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı.

Attığı mesaja "Günaydın ;)" diye cevap verdim ve lanet okul için hazırlanmaya başladım.

Yine acayip "sosyal" bir gün geçirmiştik, kulaklığım ve ben. Son ders kafamı toparlayamadım bir türlü, sadece onu ve buluşmayı düşnüyordum.

Okuldan ilk defa bu kadar hızlı çıktığımı hatırlıyorum. Üstümü başımı düzeltip metroyla buluşmaya en yakın yere gittim.

Yürüdükçe kahvenin önündeki direğe dayanmış sima netleşti, Frank. Yürüyüşümü hızlandırdım.

Arkasından geldim, kapüşonunu kapamış Frank'e kıkırdayarak sıkıca sarıldım.

Aniden gelmemle irkilse de arkasını döndü sarılmama karşılık verdi, kollarını bana sardı, sanki hiç bırakmayacakmış gibi.

Ben de kollarımı sıkılaştırdım, ağzımı kulağına yaklaştırdım ve Fransızca "je t’aime." (seni seviyorum) diye fısıldadım.

"Hı?" diye bir ses çıkardı ve gözlerini bana dikti. "Yok bir şey" diye cevap verdim, en azından şimdilik, şimdilik anlamayabilirsin.

Ona "O güzel gözlerini üstümden çek yoksa sana iyice bağlanacağım." demek istedim. Tahmin edin ne oldu? Ha, evet söyleyemedim. Ama her şeyin zamanı gelecek.

"Gel şurada bir kahve içelim."
( Evet Gerard ve Frank çiftimizi bir kahve içmeye yolluyoruz. Bakalım birbirlerinden elektrik alabilecekler mi? AZ SONRA!!!)

Lost Ones (Frerard)Where stories live. Discover now