2.2

33 1 1
                                    

Medya: Robin Williams ''Seize the Day''

''Biz şiiri sadece cici olduğu için okuyup yazmıyoruz. Yazıyor ve okuyoruz çünkü insanlığın birer parçasıyız. Ve insanlık tutkuyla doludur. Şiir, güzellik, romantizm, aşk bunlar yaşama sebebimizdir.''  Ölü Ozanlar Derneği filmi (1989)

Gökyüzü buradaki betonla ayırt edilemiyordu. İkisi de griydi, boz rengine bozularak dönüşmüşlerdi. Binalara boydan, uzun ve büyük kırmızı bayraklar asılıydı. Bu bayraklarında üzerinde de siyah renkle çizilmiş gamalı haç vardı. Dehşetin sessiz ifadesi gibi uçlarını dört yana doğru uzatıp da sert bir şekilde eğilmiş olan bu gamalı haçlar bu dünyanın efendilerinin ve sakinlerinin koşulsuz simgesiydi: Nazilerin. Etraflarında tek bir yeşil alan bile yoktu, sadece gri. Gökçe ve henüz adını söylemeyen kadın da bu betonun üstündeydiler. İkisi de ayakta duruyorlardı.

''Olamaz!"

Yüzündeki dehşet bozulmadan yanındaki sarışın kadına baktı.

''Neredeyim ben? Boyut değiştirdiğimizi söyledin ama burası bir paralel evren. Sanki başka bir alternatif yokmuş gibi illa Hitler'li olana mı gitmeliydik?"

Kadın, gelip yanına oturdu. Onun gibi bağdaş kurdu ve Gökçe'yi dikkatle süzdü. Belli ki bu kestane tonundaki saçlarının arasından kahveli gözleriyle bakan kızı tanımaya ve görünüşünü ezberlemeye çalışıyordu. Yüzüne sıkıntılı bir gülümseme yerleştirdikten sonra Gökçe'nin kucağında tuttuğu eline dokundu.

''Boyut kapısından sen düştükten sonra bir de kaya parçası geldi ve indikten sonra hava motorumu parçaladı. Yani...''

''Yanisi ne?"

''Biz burada kaldık.''

''Siktir, nasıl?"

''Şöyle ki burada benzinli araçlar var ve bize uygun parça olacağını sanmıyorum. Olsa bile paramız yok. Buraya uygun yok, en azından. Mark bulamayız da.''

Gökçe derin bir nefes verdi.-Tekrar- Ayağa kalktı ve ilk başta biraz sendeledi ama sonra kendini toparladı. Kadına baktı ve ona gülümsedi. Kadın da ona gülümsedi. Gökçe'de bu gülümsemeye sol ayağıyla bir tekme attı. Kadın, doğrudan yüzüne gelen bu tekmeye karşı savunmasız olduğundan yüzünde bir ayakkabı iziyle birlikte yere yapışıverdi. Şaşkınlığını üzerinden atamadan o da ayağa kalktı.

''Ne yapıyorsun sen?"

''Kaltak! Hadi kendin gelmeye niyetlendin bu cehennem kuyusuna, bizi niye çekiyorsun? Kendin ne bok yiyeceksen yeseydin.''

''Yoluma çıktın. Dursaydım o zaman 5 saatlik uğraşım boşa gidecekti. Sen durur muydun?"

Gökçe, sessizleşerek kadının yüzüne odaklandı. Birkaç dakika boyunca bekleyen kadın da karşıdakinden yanıt alamadığını görünce zaferine mutlu olmuş bir şekilde omuzlarını dikleştirdi.

''O zaman çeneni kapa.''

Gökçe yine de durmadan kadının üzerine yürüdü ve çenesine bir yumruk daha geçirdi. Bu sırada elinde bir patlamış mısırla Bu, ortaya çıktı.

''Hanımlar, biraz sakin olur musunuz? Koskoca kadınlarsınız, insan gibi konuşabiliriz. Ben hariç tabii.''

Kollarını iki yana açarak kahkaha attı.

''Ne kadar da mantıklı konuştum. Sanırım patlamış mısırdan.''

Ağzına bir avuç patlamış mısır daha sıkıştırıp, yanındaki kadına geri döndü. Konuşmasına devam etti.

''Sarışın, senin adın ne yavrum?''

Kadın, önce tip tip Bu'ya baktı, sonra da Gökçe'ye. Gökçe ona sadece omuzlarını silkerek karşılık verdi. Bu ''Yapacak bir şey yok, bu da böyle'' demekti. Kadın hiçbir şey söylemeden enerjisini Bu'ya yumruk atmak için harcasa da yumruk Bu'nun çenesinin olması gereken yerden hızlıca geçip gitti. Elini savurduğu yöne doğru tekrar salladığında yine içinden geçti.

Gökçe AlpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin