29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"

En başından başla
                                    

Ve benim bu hareketimle aniden bütün kasları gevşeyen Jongin çoktan kolumu bırakmış ve elleriyle dizlerine tutunarak kahkahalarla gülmeye başlamıştı.

"Bu saatte kedinin sokakta işi ne?" diyerek yakınma ve gülme arası garip bir ruh haline girdiğimde Jongin'in kahkahaları yankılanacak kadar yüksek çıkmaya başlamıştı bile. Onu bu haliyle ben de gülmeye başlamıştım tepeden aşağı bizden önce giden kedinin arkasından bakarken. "Ne bileyim anlatmaya çok odaklanmışım, sen de öyle bir anda beni telaşa verince, bir de arkamda yerde koca tüylü bi şey görünce... Herhalde altıma sıçtım."

Jongin şimdiye kadar gördüğüm en canlı kahkahalarını atarken arada bana bakıyor, arada eliyle ağzını yüzünü kapatarak gülmeye devam ediyordu.

Benim komik ve rezil gülüşümse onu izlemeye devam ederken yavaş yavaş yerini hafif bir tebessüme bırakmaya başlamıştı. Gülerken dünyanın en güzel şeyine dönüşmüştü bir anda. Veya ben daha içmeye başlamadan yine kafayı bulmuştum. Gözlerim gülmekten kasılan yüzünde ve kocaman açılmış ağzında, gülerken göz kamaştıran dişlerinde, dudaklarında sırayla geziniyordu.

"Bana kalırsa Tanrı seni yarattıktan sonra elimden daha iyisi gelmez deyip insanlara gülüş eklemeyi bıraktı Jongin." Gayet ciddiyetle söylediğim şeyden sonra Jongin sırıtan ifadesini bozmamış ama merakla bana bakmaya başlamıştı.

"Senin bi model üstünü görmedim ben şu hayatta." Ciddiyetimin arasından alaycı bir gülüş yerleşmişti yüzüme. "Doğru yapmış. Hatta ben olsam senden sonra ağızı insan anatomisinden çıkarırdım."

Üç beş saniye çipil çipil ona baktıktan sonra yine hayattan kopuk hallerimden birinde olduğumu hissedince silkelenip önüme döndüm. Yüzüne bakmaya cesaret edememiş ve yürümeye devam etmiştim. Ayak seslerinden anladığım kadarıyla o da arkamda benimle aynı yöne yürüyordu.

"Neyse kedi işte, oyalanma da bir an önce gidelim hadi." Yine söyledikten sonra kendi kendime göz devirdiğim cümlelerimden biriydi işte. Bu kadar ruh hali değişiminin zarar veremeyeceği bünye olamazdı hayatta. Benimkine de zarar veriyordu bir şeyler. Ama ruh halim mi bünyeme, yoksa şu çocuğa yenik düşen bünyem mi ruh halime zarar veriyor bunu çözümleyememiştim.

Bahçeye kadar gittiğimizde Jongin'e poşetlerle birlikte anahtarı vermiş ve bir yere gidip hemen döneceğimi söyledim. Bi anda ortamda bir doğum günü pastası eksik olacağını hatırlayıp onu postaladığım gibi düşmüştüm yola. En yakın kafe yürüyerek gitmek için çok uzaktaydı ve köşeye kadar vardığımda aylardır gözüme çarpıp duran pastanenin kapalı olduğunu görüp sinirle gülümsedim.

"Pekala başka yolunu buluruz." diye mırıldanmıştım biraz düşündükten sonra. Belki çok daha mantıklı bir seçenek vardı. Hatta Jongin'i çok daha mutlu edebilecek bir seçenek...

Yarım saat sonra Jongin'in kapıyı açtığında karşısında beni ve elimdeki pizza kutularını görmesiyle yüzüne şaşkın bir gülümseme yerleşmişti. Sırıtıp, konuşmadan mutfağa ilerledim. Hızlıca en büyük servis tabağına 5 tane orta boy pizzayı üst üste koyup marketten aldığım mumları eserime sokuşturdum. Çatal bıçak ne lazımsa toplayıp market poşetleriyle beraber elim kolum dolu çıktım salona. Jongin, doğum günü pastasını gördüğünde yeniden gülmeye başlamıştı.

"Pastam bu mu?"

"Ne o? Hoşuna gitti kabul et." Gülümsedim. Poşetleri onun eline tutuşturup raftan evin anahtarlarını aldım ve devam ettim. "Pasta alma imkanım da vardı. Cidden. Ama pasta almak değildi amacım biliyorsun seni tanıyorum pizzayı pastanın her türlüsüne tercih edersin."

Haklıydım. Sessiz prens Jongin'le aramızdaki buzları eritmiş gibi olsak da hala dilini çözememiştim bu yüzden cevap alamadan asansöre yöneldim.

Channie Says SpecialHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin