♌ Ölüm

13K 709 132
                                    

Bir ergen için hayattaki en kötü şey neydi? Okul mu? Hain insanlar mı? Yanlış arkadaş seçimleri mi? Sınıfta bırakmak için her şeyi yapan öğretmenler mi? Yoksa kalbinde okyanuslardan daha derin, geçilmesi imkansız izler oluşturan ve onu kimsesiz bırakan taze bir ölüm mü?

Benim başıma üçüncüsü gelmişti ne yazık ki.

Olaylardan ve kargaşalardan eksik kalmayan ergen hayatımın karalanmamış bembeyaz sayfaları simsiyah bir ölümle damgalanacaktı. O karalamaları yok edecek silgiyi de büyürken edindiğim tecrübeler ve bilgiler sağlayacaktı bana.

Sevmesem de, beni çok sinirlendirseler de onlar sahip olduğum aileydi işte. Ne yaparsın?

Zaten iğrenç bulduğum hayatım annem ve babam ile daha da çekilmez bir hale geliyordu. Hele ki babam. Sabah uyandığımda duyduğum bağıran sesi, kuduz bir köpeğin havlamasından farksızdı. Ondan en basit anlamıyla, nefret ediyordum. Beni sürekli hor görüyor, fırsat buldukça hırpalıyordu. Aynı eziyeti anneme de yapıyordu. Babam -denen kişi- aslında ırkçı pisliğin tekiydi. Amerikalıydı. Annemi çoğunlukla sadece Türk olduğu için aşağılardı. Boşanmaları gerektiğini düşünüyordum. Annem yurt dışında okuyacağım diye tutturmuş, Amerika' ya gelmiş, ve ardından da babamla tanışmıştı. Babamı süper pislik bir adam olmasına rağmen sevmiş ve onunla evlenmişti.

Ankara'da doğmuşum. Sonra ABD'ye döndük.

Ağabeyimden 7 sene sonra ben doğduğumda annem adımın Selin olmasını istemiş ama babam bana inadına Cecilia ismini koymuştu. Büyük annemin adıydı Cecilia. Ağabeyimin adı ise Christian idi. Kanada'da, oralı kız arkadaşıyla yaşıyordu. Ben ise babamın aşırı katı kurallarına uymaktan bir ruh hastasına dönüşüyordum. Şeytan görsün yüzünü.

Gereksiz yere yediğim dayakların haddi hesabı yoktu. Ortaokul yıllarım hayatımın en berbat zamanlarıydı. İğrençti. Birçok derste temelimin zayıf olmasından dolayı zorlanıyordum. Tertemiz bir sayfa açma niyetiyle fakat maalesef nefret ettiğim insanlarla birlikte başladığım lisenin ilk yılında, tüm sınıfın yediği bir halt yüzünden disiplin cezası almıştım. Bunu anlatmalıyım. Ki genç insan yavrularının bünyelerinde nasıl bir kötülük barındırabileceği anlaşılsın... Kısaca olay şu: Tüm sınıf birleşir, sınav notları gizlice değiştirilir ve olay ortaya çıkınca kabahat başka birinin üzerine atılır. Böyle yapmalarının sebebi de bu zavallının onlarla suç ortaklığına yanaşmamasıdır.

Cezam, okul için hayırlı bir iş yapmamla beraber silindiğinde diğerlerinin paçasını kurtaramadığına seviniyordum. Uzaklaştırma cezasını asıl hak edenler onlardı. Bana yapılan adaletsizliklere, kötü muamelelere o kadar alışkındım ki hiçbiriyle iletişim kurmuyordum. Olaydan aylar sonra beni hala tehdit etseler de hepsi okulda hırsız damgası yemiş, bir hiç olmuşlardı diğer sınıfların gözünde. Ben ise aynı sene başka bir sınıfa geçmiş, yeni bir başlangıç yapmıştım. Asosyal, ne derdi olduğunu kendisi bile çözemeyen bir kızdım; sınıftan bahsetmiyorum, okuldakilerin çoğu benden hoşlanmazdı, -bence- çirkin ve inek tipli bir şeydim. Asla beğenilecek bir kız değildim. Aynada kendine bakıp karşında çirkin ördek yavrusu gördüysen, bunlar ergenliğin ilk günleridir işte.

İkinci sınıftayken aile durumum hariç her şey değişmişti neredeyse. Kozadan şirin bir kelebek olarak çıkan tırtıl misali davranışlarımda ve görünüşümde ciddi bir düzelme meydana gelmişti. Ama ergen aynı ergen olunca güzel olduğumu düşünmeyi reddediyordum. Hane içi durumum bir romanın sayfalarında yer alabilirdi. Babam despot bir adamdı. Annemi severdim, babama kıyasla daha anlayışlıydı. Zaten o olmasa ben babamla tek başıma akıl sağlığımı yitirirdim. Babam -bazen de ağabeyim- incineceğimi ve üzüleceğimi hiç düşünmeden en mantıksız şeyler yüzünden bana kızardı. Bu hassas günlerde yaşadığım boktan psikolojiden bihaberdi. Lena ve Alec benim ilk arkadaşlarım sayılırlardı. Okulda beni sevmeyen grubun elebaşı kızı Melanie babamdan sonra kendimi aşağılık hissetmemde bir numaralı bokluktu.

Sessiz AyWhere stories live. Discover now