9. BÖLÜM: SAHTE SAVAŞLAR

Start from the beginning
                                    

"Nasıl oldu bu iş hala anlamış değilim?" yaklaşık yarım saattir hayret eden bir ses tonuyla aynı cümleleri tekrar eden Beyza'ya baktım. "Yankı o tip kızlardan nefret eder."

Cevap vermek için nihayet kendimi topladığımda bahçede bankta oturuyordum.

"Nefretle başlamış demek ki aşkları."

Beyza inanamıyormuş gibi bana baktı. "Bak buraya yazıyorum bu işin içinde bir iş var yoksa Yankı ondan hoşlanacak biri değil." elini çizdiği banktan çekip destek vermek için avuçları arasına aldı parmaklarımı. Ellerimi kendime çekerken umurumda değilmiş gibi konuştum.

"Beni ilgilendirmez, ikisinin hayatı umarım mutlu olurlar."

Anlayamadığım bir şekilde Beyza beni teselli etmeye çalışırken duygularımı nasıl bu kadar belli ettiğime inanamıyordum. Acaba Yankı'da biliyor olabilir miydi? Gerçi bunun ne önemi vardı ki? Artık onun bir sevgilisi vardı ve dünyada beni mutlu eden son şeyde o karanlık kuyulara hapsolmuştu.

Kalbimi yokladım bir an için. Acılarımı yarıştırdım içimde. Hangisi daha dayanılmaz olabilir diye düşünürken keşfettiğim şey gözlerimin önüne başka bir pencere açtı. Acının tatları vardı. Hepsi aynı yeri; kalbimizi sızlatsa da tadı farklıydı. Sevdiğin birinin hayatında asla olmayacağı düşüncesini ilk kez tadıyordum. Sarılmak istediğin birine başkasının sarıldığını bilmek. Bakmak için her şeyi feda edebileceğin gözlerin başkası için gülmesi. Acı aynıydı ama sızısı, bu sızının damağımda bıraktığı tat değişmişti. Artık daha derinlerde bir yerler sızlıyordu.

Şok, yıkım, hayal kırıklığı, her insanın beyninde farklı şekillenebilecek bu olay benim beynimde koca bir boşluktu. Ne hissedeceğim hakkında en ufak bir tahminim bile yoktu.

Ne hissetmeliyim?

Nasıl davranmalıyım?

Bu sorular beynimin içinde dönerken gökyüzüne çevirdim bakışlarımı kuru bir hava vardı gökyüzünde yazın güzelliğinin daha çok uzaklarda olduğunu hissettiren bir hava. Ağaçların dallarındaki tomurcuklar bile bu kasvetli havayı dağıtmaya yetmemişti.

Bir el yumuşak hareketlerle yanağımı sildiğinde Beyza'ya baktım.

"Yalvarırım artık ağlama."

Samimiyetler içtenliğini birbirine dolanan ellerde, Zeynep'in duyduğum son cümlesinde kaybetmişti benim için. Beyza'nın teselli etmek için çırpınırcasına tavırları yapma bir çiçeği koklamak gibiydi. Tek bir insan nasıl oluyordu da tüm insanlığa bakışını değiştirebiliyordu?


Tiklerim yeniden başladığında hissettiğim dışlanmışlık daha da arttı. Normal olmayı bile beceremiyordum . Hıçkırıklarımın arasında fısıldadım. "Sevilmemek için o kadar çok nedenim var ki!" sonra bakışlarımı Beyza'ya çevirdim. "Bu yaptığım şey dedim," hala kafamı sallarken "Birinden nefret etmek için gerekli bir sebep mi?" Elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken Beyza'nın teselli etmek için söylediklerini duymuyordum tek istediğim içimdekileri artık birine anlatmaktı. "Çok mu rahatsız ediyorum insanları? Ben onlar rahatsız olmasın diye hep arka sıraya oturdum, sesimi duymaya tahammül edemedikleri için derste soru bile sormadım. Çıkardığım seslerden iştahları kaçar diye yemekhaneye bile inmedim. Yok gibi yaşadım. " İçimi çekip halime baktım. Kendimden başka herkesi ne de güzel düşünmüştüm. Kendimi sahiplenmediğim kadar önemsemiştim başkalarını. Peki elime ne geçmişti? Kafamı kaldırıp Beyza'nı yüzüne baktım. Tam gözlerinin içine "Yine de sevmediler beni."

Beyza dolu gözlerini silerken şefkatle baktı bana. "Onlar seni değil insan olmayı sevmiyor, burada ki herkes mutlu bir ailede mi yaşıyor sanıyorsun? Birbirleriyle yürümeye başladıkları andan itibaren kıyaslanan çocuklar bunlar. Bildikleri tek oyun yarış yapmak. Küçükten bebeklerimiz yarıştırılırdı, şimdi çantalarımız," dedi gözleriyle bankın yanında duran çantamı işaret ederken. "Okula tek bir dönem normal bir çantayla geldin mi? Yada bir taktığını bir daha taktın mı?" Azım açılırken anlamayarak konuştum. "Ama ben..."

MAVİ KELEBEKWhere stories live. Discover now