9. BÖLÜM: SAHTE SAVAŞLAR

7.3K 846 1.2K
                                    

Multi: sinbat

Bölüm ithafı defneyildiz1985 adlı okuruma 8.000 yorum icin hepinize çok teşekkür ederim minnettarım beni çok mutlu ettiniz.

İHTHAF İSTEYENLERİ BU SATIRA BEKLERİZ...

(


Hepinizi çoooooooooook seviyorum.

İletişim bilgileri.

İnstagram: hayal_et_yazar.

Facebook: hayal etyazar

Askfm: hayal__et__yazar

Snapchat:hayal_et yazar

Selam millet ben geldim uzun bir ara oldu bunun için hepinizden çooooooooook özür dilerim.

Her neyse ben artık bölüme başlayayım. Elimden geldiği kadar bölüm atmaya çalışacağım umarım seversiniz.

İyi okumalar....💓💓💓

Ruhum titrerken bedenimi ısıtmaya bu sıcacık yatak yetmiyordu. Kalbim cayır cayır yanarken de ruhumun soğukluğu fayda vermedi içimdeki ateşi söndürmeye.

Acı içimde katranlaşarak ruhumda esen rüzgarın tozlarını hapsederken gözlerimin önündeki sahne, ateşi harmanlayan kuvvetli bir poyraz gibi daha da içimi yakıyordu.

Ruhum titredikçe yüreğim yandı. Yüreğim yandıkça ruhum üşüdü. Yabancılaştım, uzaklaştım, ruhsuzlaştım. Kendimi unuttum. Kendimi unuttukça öldüm, öldükçe yeniden dirildim bu kor ateşte. Varlık ve yokluk içindeki bu kısır döngü öfkelenmeme, öfkelendikçe de sakinleşmeme neden oluyordu.


Bana nefes almayı öğreten adam şimdiyse nefes alırken ölmeyi kendi alfabesinde belletmişti. Ve her yaptığı şeyde olduğu gibi bunu da büyük bir ustalıkla yapmış, ondan nefret ederken bile beni kendine hayran bırakmıştı. Sahteliğine hayran kalmıştım, bana gülerek bakan o gözler başkasına da bakabiliyormuş demek. Bu kadar masum bakarken nasıl bu kadar zalim olabilir ki insan? nasıl bir insan başka birinin son biletiyken, tutunduğu son dalken bu kadar kolay umut verip kırabiliyordu o dalları.

Kendi kendime gelin güvey olmuştum galiba dedim içimden. Kendi kuruntularımdı belki de beni şu an hayal kırıklığına düşüren. Bana söz vermemişti, bir vaatte bulunmamıştı. İşte bu yüzde gözlerinin içine bakıp neden diyecek hakkı kendimde bulamadım.

Ruhsuzluğu, ondan bana kalan bir miras gibi gözlerimde taşırken onun kadar donuk bakan gözlerimi onunkilere denk getirmemeye çalışarak yavaşça oturduğum yerden kalkıp sınıf kapısına yürüdüm. Ne kadar bakmak istemesem de gözlerim önce birbirinin içine geçmiş ellerine sonra da zafere bulanmış bir çift kahverengi göze kaldı.

Kimseye tamamen güvenmemeli insan. Gitmez dediğin gider, yapmaz dediğin yapar, vurmaz dediğin ilk çelme takan olur ayağına. Zeynep, ilk arkadaşım ilk dostum, ilk sırdaşım. Bana olan arkadaşlığını hep ilacım sanırdım. Bu gün bu zehirli bakışları hak etmiş miydim? Oysa ben nasıl düşünememişti zehirle ilacı ayıran şey dozdur. Ben dostluk dozunu fazla kaçırmış yumuşak karnımın her santimini açık açık anlatmıştım ona. Nereden bilebilirdim eline geçen ilk fırsatta beni zehirleyeceğini.

Acıyı yok eden şey, ondan daha büyük bir acı yaşamaktır. Hissedebildiğin her acı seni geliştirebilir. Ama acıdan uyuştuğun zaman yok olursun. Bacaklarımda ki son mecal gözümden akan bir damlaya tutunmuş sanki o damla düşerse yığılacakmışım gibi bir dirayetle hakim oldum gözyaşıma. Kapıdan çıktığımda kendimi frenlemek için bulduğum tüm bahaneler tek bir gözyaşıyla darmadağın olurken yerin ayaklarımın altından kaydığını hissetim. Bir el kolumdan kuvvetlice tuttuğunda yere kapaklanmaktan kurtulsam da kendime gelemedim.

MAVİ KELEBEKWhere stories live. Discover now