1.bölüm SADECE SEN

7 5 1
                                    

Telefonumun cebimde titremesini umursamadan tostumu yemeye devam ettim. Bu sene son senem olmasına karşın hiç mutlu değildim. Zaten ne zaman mutlu olmuştum ki !

Tostumu bitirmem ile oturduğum masadan kalktım ve kantincinin yanına gittim. "Bir kahve istiyorum" diyip kantincinin kahvemi vermesini beklemeye başladım. Çok beklememe gerek kalmadan kantinci kahvemi uzatınca kahvemi alıp, okul pantalonumun cebindeki cüzdanımı çıkartıp 10 TL uzattım. Kantinci uzattığım parayı alıp hızlıca para üstünü bana uzattı. Uzattığı parayı alıp cebime koydum ve ön bahçeye çıkan kapıya yöneldim.

Kantinden çıkmam ile boş bulduğum ilk banka hızlıca oturdum. Hızlı oturmamdan dolayı elimdeki kahvenin birazı elime dökülüp elimi yakmıştı ama pek umursamadım. Gözlerimi etrafta gezdirerek geçen yıldan hatırladığım ve konuştuğum birkaç yüz arıyordum ve gözlerim yalnız başına bankta oturan Selim' i buldu. Yalnız başına oturmuş kitap okuyordu.

Selim hoş çocuktu. İlgi çekici bir yapısı ve yakışıklılığı vardı. Selim gözlemlerime göre kötü biri değildi ama biraz sinirli biriydi. Dört yıldır aynı sınıfta olduğumuz için hakkında üç aşağı beş yukarı fikirlerim vardı.

Selim' i incelemeye son vererek önüme döndüm ve hafif ılımış kahvemden bir yudum aldım. Eylül ayındaydık ve hava hafif esintiliydi, bu yüzden bahçenin pek kalabalık olduğu söylenemezdi. Kahvemden bir yudum daha alıp bankın kenarına bıraktım. Biraz önce telefonumun titrediğini anımsayarak pantalonumun cebinden telefonumu çıkardım. Mesaj annemdendi. Şöyle yazmıştı ;

"Babanla biraz işimiz var tatlım. Akşam üstü saat 18.30 - 19.00 gibi evde oluruz. Çiçekleri sen sular mısın?"

Annem çiçeklerine her zaman çok değer verirdi. Bir kere susuz kalsalar ortalığı velveleye verip hemen çiçeklerini sulardı. Çiçekleriyle konuşur, çiçeklerine en ufak bir zarar geldiğinde çıldırırdı. Anneme cevap yazmak için kararmış ekranı açıp şifremi girdim. Hızlı bir şekilde ;

"Tamam anneciğim." Yazdım. Telefonla daha fazla oyalanmayarak telefonu cebime koydum. Kenarda duran kahvemi elime alıp, ılımış olduğuna güvenerekten büyük bir yudum aldım. Etrafa baktığımda herkesin kendi halinde olduğunu gördüm. Etrafı süzerekten kahvemden son ve en büyük yudumu alıp ayağa kalktım.

Plastik bardağı elime alıp bana çokta uzak olmayan çöp kutusuna fırlattım. Bardak çöpe girdiği için rahat bir şekilde kolumdaki saatimden saate baktığımda zilin çalmasına üç dakika kaldığını gördüm. Sınıfa çıkma kararı alarak okul binasına doğru yürüdüm.

Okul iki binadan oluşuyordu. Birinci binaya genelde okul binası denirdi çünkü sınıflar, öğretmenler ve müdür - müdür yardımcısı odası burada bulunurdu. İkinci binada ise spor salonu, tiyatro salonu ve konferans salonu bulunurdu.

Okul binasına girmem ile dördüncü kata çıkan merdivenleri tırmanmaya başladım. Merdivenlerin hepsini çıkmam ile derin bir nefes aldım ve tam karşımdaki 12/A ' ya girdim. Benim girmem ile zilin çalması bir olmuştu. Pencere kenarı ortalardaki sırama oturur oturmaz arka masamdan yere bir şey düşmüştü.

Sıramdan kalkıp yere eğilerek açılmış defteri yerden alacaktım fakat bir çift el benden hızlı davranmıştı. Kafamı kaldırıp baktığımda Selim' i gördüm. Derin bir nefes alarak, "özür dilerim, kazara düşürdüm." Dedim fakat oda benim gibi derin bir nefes alıp, "önemli değil" diyerekten sırasına oturdu. Bende sırama oturaraktan hocayı beklemeye başladım.

Hoca derse gelmiş ve yine sıkıcı bir şekilde bütün ders tanışma faslı ile geçmişti. Diğer derslerde bu rutinliği sürdürmüş ve bütün gün boyunca her ders kendimizi tanıtmak dışında hiçbir şey yapmamıştık. Şuan ise çıkış zili çalmış ve ben eşyalarımı toplamakla meşguldüm. Sınıf çoktan boşalmıştı.

DerbedertHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin