XX

719 21 4
                                    

Sigaradan son bir nefes alıp dumanını halkalar şeklinde havaya bıraktım ve izmaritini bir kenara atıp üzerini ezdim. Ivy beni keyifle izledi; sanırım bunu yapmamdan hoşlanıyordu. İzlemesini bilemiyorum ama yapması gerçekten de eğlenceliydi.

Tren istasyonuna varmamız kırk dakika sürmüştü ve dokuz buçukta kalkan trenin istasyona gelmesine on dakika kalmıştı. Ivy limonlu kekinden bir dilim koparıp çiğnemeye devam etti. Ben ise o sırada hala dakikalarla boğuşmaktaydım. Moseley adlı saçma şehir merkezine varmayı deli gibi istiyordum fakat ondan önce şu lanet istasyonda kimliğimin anlaşılmaması için yüzümü bir günah gibi saklamam gerekiyordu. İşte şimdi kendimi sahiden de bir ajan filminde hissediyordum.

''Senin gibi heriflerin burada olması yasak,'' dedi bir ihtiyar yanı başımda biterek. Kaşlarımı çattım ve ona döndüm.

''Anlamadım, bayım.''

Siktir, umarım bu büyük baba yedi gün yirmi dört saat televizyon karşısında haber izleyen ve suçlulardan başka hiçbir şeyi hafızasına kazımayan polisiye filmlerle kafayı bozmuş bir adam değildir.

''Sigara çöpünü yere atarak çevreye zarar veriyorsun, evlat,'' dedi yavaş bir sesle ve bankın kenarında duran ezilmiş izmariti işaret etti. Göz devirerek sigara çöpünü iki parmağımın arasına aldım ve bankın yanında duran çöp kutusuna attıktan sonra ihtiyar adama dönüp zoraki bir şekilde gülümsedim.

''Sanırım şimdi herkes mutlu.''

Güldü ve sırtıma vurarak yanımızdan uzaklaştı. Yaşlılar çekilmez insanlardı. ''Tanrım, bu sahiden de sinir bozucuydu,'' diye geveledim ağzımda.

Ivy kıkırdamakla yetindi. ''Çevreci bir insan olmaya başlıyorsun, Albert,'' diyerek gülmeye devam ettiğinde bir kez daha göz devirdim.

''Eğer ülke içinde aranan azılı bir katil olmasaydım muhtemelen o herifin suratına tükürürdüm,'' dedim düz bir sesle. Bu kadar kolay bir şekilde bir insanı öldürdüğümü kabul etmemden olsa gerek, Ivy bir süre için sessiz kaldı. Yanında bir seri katilin olduğunu unutmuşa benziyordu ve belki de benimle gelme fikrinden vazgeçerdi.

Yüzümü buruşturdum. Vazgeçmesini istemiyordum. Tanrım, dengesiz herifin tekiydim. Bir ilgisizdim bir ilgili! Bazen ondan hoşlandığımı hissediyordum fakat bazen onu boğasım geliyordu ve ağladığını görmek istiyordum. Hastalıklıydım. Tamamen yanlıştım ama ona göre doğru gibi geliyor olmalıydım. Benden vazgeçmesi için elinde doluca sebep vardı fakat o basit bir şekilde tavsiyelerime kulak tıkamıştı. Haklıydım ama umurunda değildi.

Tren rayları uğuldamaya başladı ve istasyona yaklaşan trenin sesi duyuldu. Sadece bir an sonra büyük demir kutu tren raylarını sallayarak istasyonda duraksadı ve kapılar teker teker açıldı. Soğuk ve kasvetli bir havası olan demir yığınının içine girdiğimde Ivy beni peşimden takip etti.

Yolculuk sıkıntısız ilerlemeye başladı. Ivy bir buçuk saat boyunca tren camının ardına bakındı ve etrafı seyretti, daha sonra narin başı omzuma düşmüştü. Çilek aromalı kokusu burnuma daha yoğun bir şekilde geliyordu. Kokusunu seviyordum; beni bir çilek bahçesindeymişim gibi hissettiriyordu.

Koltuğun ucunda duran çantamı dikkatli bir şekilde -özellikle Ivy'i rahatsız etmemeye çalışarak- kucağıma aldım ve içinden ajandamı çıkardım. Ajandadan sarı bir kağıt koparıp dolma kalemimin kapağını açtım ve mürekkebi sarı kağıdın üzerinde oynatmaya başladım. Yazıyı sonlandırdığımda sonuna imzamı attım ve kağıdı dörde katladım. Kağıt parçasıyla birlikte elimde Nadeen kaltağından kalan son mektupları da bir zarfın içine doldurdum ve zarfın kapağını yalayarak dikkatle yapıştırdım. Üzerine adresi karalayıp zarfı çantamın içine bıraktım.

Kol saatime baktığımda köye varmamıza son üç saatin kaldığını gösteriyordu. Heyecanla dudağımdaki metal halkayı dişlerimin arasına çektim.

''Dün gece kliniği aradım,'' diye mırıldandı Ivy, ne zamandan beri uyanık olduğunu bilmiyordum ancak başı hala omzuma dayalıydı. Devam etmesini beklediğimi fark etmiş olacak ki aynı uykulu sesiyle tekrar konuştu. ''Onlara istifa dilekçemi e-posta attığımı söyledim.''

Gözlerim irileşti. Yerimde aniden hareket ettiğimde Ivy başını kaldırmak zorunda kaldı. ''Bunu neden yaptın?'' diye sordum, sesim daha çok sitem doluydu.

''Çünkü haftalardır gitmiyordum. Çoktan aramaya başlamışlardı ve e-posta adresim terapi randevularının geciktiğini bildiren mesajlarla doluydu,'' dedi sakin bir sesle. ''Bundan pişman değilim, seninle geliyorum.''

''Ivy, hayatındaki düzeni yeterince alt üst ettim. Bunu yapma,'' diye fısıldadım yalvarırcasına.

''Albert,'' dedi gülümseyerek. ''Seninleyken mutluyum. Lütfen, daha fazla bu konuda ısrar etme.''

İç geçirdim ve parmaklarımı göz kapaklarıma bastırarak bir süre bekledim. ''İğrenç bir hayatım var. Benimleyken zarar göreceksin,'' inledim. ''Sana zarar gelmemesi için uğraşacağım, tamam mı?'' Yavaşça ona döndüğümde eliyle uzanarak beremi düzeltti ve yaklaşıp dudağımın kenarına hızlı bir öpücük bıraktı. ''Bunu bir tamam olarak alıyorum,'' diyerek gergin bir şekilde hafifçe güldüm.

Üç saat sonra yolculuk nihayet sona erdiğinde Ivy ile trenden hızlıca ayrıldık ve istasyonu terk ettik. Taksiye bindiğimizde çantamdan çıkardığım haritayı şoföre uzattım ve çizmiş olduğum yoldan ilerlemesini istedim.

Haritada işaretlediğim Chantry isimli uzun sokağa varınca pis görünümlü ve iyi şartları olmayan bir ev dairesi kiralamak zorunda kaldık. Yanımda getirdiğim çantamı tek kişilik gıcırdayan yatağa bıraktım ve üzerimdeki sıcaktan ıslanmış kıyafetleri çantama gelmeden önce tıktığım yenileriyle değiştirdim.

''Aç mısın?'' diye sordum başımdaki bereyi düzeltirken. ''Eğer istersen bir Fransız lokantasına gidebiliriz. Ülkenin geleneksel yemeklerini beğeniyorum. Şikayet ettiğimden değil ama son birkaç gündür midemi kreplerle dolduruyorum hem de.''

Ivy göz devirdi. ''Sana layık bir aşçı olamadığım için üzgünüm ama- pekala siktir, gerçekten deli gibi açım,'' diyerek elleriyle karnını kapattığında kahkaha attım. Ivy'nin ağzından argo sözcükler duymak beni istemsizce keyiflendiriyordu. Normalde bir kadına yakıştıramayacağım kelimeleri öyle tatlı söylüyordu ki gülüveriyordum.

Ivy ile küçük daireden ayrılmadan önce postalayacağım zarfı ceketimin cebine sıkıştırdım ve kapıyı açıp Ivy'e geçmesi için yol verdim. Karşımda ilerlerken kalçasına şaplak attığımda dudaklarından kısık sesli bir çığlık kaçtı ve kıkırdamamı sağladı. Minik eliyle başını alışmış gibi iki yana sallarken göğsüme hafifçe vurdu. Güldüm ve eğilip omzuna bir öpücük bıraktım, ellerim ise pürüzsüz cildinden yavaşça aşağı kayarak avuç içlerimizin sıkıca birbirleriyle buluşmasını sağladı.

🥀Zehirli Sarmaşık ⚥Where stories live. Discover now