Rose
Yaklaşık 10 gün sonra evimizde parazit olarak yaşayan Lisa ve Yugyeom sonunda evimizi terk etmişti.
Yugyeom'un ailesi eve geri dönmesini istemişti. Lisa ise başlayan yeni ilişkisini rahatça yaşamak istiyor olmalıydı. Bu, kalabalık bir ortamdayken pek mümkün görünmüyordu ve Yugyeom'un Lisa'ya pek rahat verdiği söylenemezdi. Mucize denen şey Lisa için gerçekleşmişti. Onun adına çok mutluydum. Lisa giderken, Mark yanımda olduğu için şanslı olduğumu ve rahatça beni ona emanet edebileceğini söylemişti. Mark'la birbirimize çok yakıştığımızı da eklemeyi unutmamıştı. Ve bunu söylediğinde yüzümün kızarmasına engel olamamıştım.
Ve Yugyeom giderken hâlâ içinin rahat etmediğini söylemişti. Şu Yugyeom ve korumacı tavırları, doğrusu bu huyunu seviyordum. Bir abi gibi hissettiriyordu.
Bu büyük evde Mark'la yalnızdık, yeniden. Evlatlarını il dışına göndermiş bir anne gibi hissediyordum ama sonsuza kadar bizim başımızı bekleyecek değillerdi. En azından artık içim rahattı, onlardan saklayacak birşeyim kalmamıştı.
Elinde telefonla uğraşan Mark'a göz attım. Hava, evde oturarak zamanı boşa harcamak için fazla güzeldi.
Tam ağzımı açıp ona dışarı çıkmayı teklif etmek üzereydim ki O, benden önce davranmıştı.
-Kiraz çiçeklerini görmeye mi gitsek, yani ikimiz??
Yaptığı teklif karşısında şaşırmıştım. Bir süre kendime düşünme payı bırakarak -neyi düşünüyorsam- sessiz kaldım.
Tereddütle elini ensesine götürerek açıklama yapma gereksiniminde bulundu.
-Bilirsin, sakuralar, onları izlemek için çok fazla vaktimiz yok. Çok geçmeden dökülürler ve hava bugün fazla güzel.
Onaylar şekilde başımı salladım ve gülümsedim.
20 dakika sonra hazırlanmış bir biçimde salonda buluşmak üzere sözleşerek odalarımıza doğru yol aldık.
20 yıllık yaşantımda ilk kez ayna karşısında ne giysem diye düşünüyordum. Daha önce kendimi birilerine beğendirmek gibi bir kaygım olmamıştı ama bu sefer...farklıydı. Mark'ı düşününce yanaklarımın kızarmasına engel olamamıştım.
Cidden neyim vardı benim böyle?
Açık renk dar paça kotumun üzerine bahara uyumlu, önü kısa arkası uzun olan çiçekli bluzumu giyerek saçlarımı açık bıraktım. Tamamen doğal duran hafif bir makyaj yaptım.
Az sonra tamamen hazır olduğumda aşağıya indim. Hemen ardından Mark da geldi.
-Hazırsan çıkalım mı?
Başımı hafifçe sallayarak Mark'ın sorusunu cevapladım.
Önümüzde uzayan yolda yürürken aramızda hiçbir diyalog yoktu. Tamam, Mark'tan hoşlanıyor olabilirdim fakat sessizliği bazen sinir bozucu olabiliyordu.
Ve ben, hemen benimkinin yanında sallanan eli tutmak için can atıyordum. Kendime hakim olabilmek için elimi cebime attım.
Az sonra, kiraz çiçeklerinin renkli bir cümbüş oluşturduğu, minik bir kalabalığın bulunduğu nehir kenarına gelmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mysterious BOY ~Mark
Fanfiction3 Gece. Tam 3 gecedir aynı saatte. 23.36 Kapıma bırakılan birer tane kırmızı gül. İsmim 'Rose' olduğu için bunu yapıyor olamazlar değil mi?? Komik olmayın lütfen!! Zil çalıyor. Yine!? Açıyorum kimse yok. Yine!? Bu gece dördüncü gece. Yine yere bakıy...