Bıyığa Düşen Gözyaşı

128 8 4
                                    

Zayn bir su domuzu gibi kişniyordu:

''Neden sen de diğerleri gibi kara çarşaf giymedin? Beni tahrik etmeye mi çalışıyorsun? Beni dinden çıkarmak mı istiyorsun?''

''Sen benim çarşaflı halimi görmedin galiba, gösteriverem sana çarşaflı halimi, benim eniştem imam.''

İnsanların otobüslere hızla doluşmaya başladığını fark edince Zayn'la birbirimize şaşkın iki su aygırı gibi bakıp durduk. Zayn elimden tutup koşmaya başladı. Eli bir kaka kadar yumuşaktı. Evet kakaya daha önce dokunmuştum hatta birçok kez :( Neyse elim çok terlemişti ve kalbim içinde bir su aygırı varmış gibi atıyordu. Koşarken ayağım kaydı ve Zayn'ın üstüne düştüm - Zayn'nın kot pantolonun altından gözüken kırmızı baksırını da gördüm-. Zayn sanki karada yürüyen bir köpekbalığıymışım gibi bana bakıyordu. Hemen üzerinden kalktım ve otobüslere doğru koşmaya başladım; ama bizim otobüsümüz ağzına kadar dolmuş hatta kusmak üzereydi. Yakışıklı imamımız Salih Abey bana dpğru gelirken tükürüğüyle bıyıklarını düzellti.

''Yer kalmadı Kezban Bacı''

''Neeyyy Salih Abey! Erkeklerin otobüsünde boş yer var mı?''

''Saçmalama kafir sen otobüse binersen iki dakikaya kalmaz oradakiler sana biner. Kendi başının çaresine bakacaksın.''

Yüzümü buruşturarak otbüsün bagajına doğru yürümeye başladım. Bu geziye gitmem lazımdı. Aklımda bir şarkının sözleri vardı ''Honki ponki torino''. Bu anlamlı sözler kararlılığımı 100000000000000...000 kat daha arttırmıştı. Faruk K'nın ''İlahilerden Seçmeler'' adlı albümünden bir şarkı mırıldanarak bagajın kapısını açıp bavulların arasında kayboldum. Ağacın yaprakları arasında kaybolmuş bir çekirge gibi etrafa bakınmaya başladım. Otobüsün haraket etmesi ile sarsıldım ve şeytanivarice gülümsedim. Planım tıkır tıkır işliyordu. Kamyonun arkasına binmiş bir zürafa gibi tin tin zıplıyordum. Bagaj çok karanlıktı adeta bir çilehaneye gibiydi. OMA! Ben bunu daha önceden nasıl düşünemedim? Bagaj çilehane ise ben de kendini çile çekmeye kapatan çılgın tasavvufçu olabilirdim. Hem beni bıyıklarım daha gür .s.s Hemen kendimi çileye kapatmak için hazırladım. İlahi bir ses geri sayım yaptı. Önce etraf bulanıklaşmaya başladı sonra da karardı. Sanırım çilem başlamıştı. Muhteşem çilem bir ilahi ses tarafından bölündü:

''Bir kaykay pisti yaklaşıyor. Çile eror veriyor. Üzgünüm ama çileniz bitti.''

Zayn bagajın kapağını açmış bana bakıyordu. Konuşmaya başladı:

''Senin ne işin var burada?''

''Asıl senin ne işin var? Çilehanelere izinsiz girilmez''

''Çilehane mi? Sen çile mi çekiyorsun? Vay be! Bu çok müminece!''

Başımı ''yeah bitch'' anlamında salladım. Zayn da deniz domuzu gibi kişnedikten sonra yanıma oturdu.

''Zayn ne yapıyorsun?''

''Çileler iki kişiliktir Kezban. Bu yüzden buradayım.''

Deyip gözlerini kapattı. Ben de gözlerimi kapattım. İlahi ses ''Çile seansımız geri sayımdan sonra başlayacaktır. Bol acılı ve kazançlı çileler dileriz. İyi çileler.''

Çile seansımız geri sayım yapıldıktan sonra başladı. Çilemiz başladıktan 469 dk sonra otobüsümüz sarsılmaya başladı. Otobüs aniden fren yapınca yokuştan aşağı yuvarlanan bir porsuk gibi Zayn'nın kucağına yuvarlandım. Tam ağzımı açıp bir şeyler diyecekken bagajın kapısı açıldı. Bir mübarek gelmiş ve bize bakıyordu. Mübareğin saçları tüm ışığımı kapattığı için mübareğin kim olduğunu bilmiyordum. Mübarek Ajdar'ın ''Ajdar Ajdar Ajdaağr'' demesini andıracak biçimde ''Kezban Kezban Kezbaağn'' diye anırdı. Olamaz! Bu kilise çanını andıran ses, bu marulvari saçlar... Yoksa... Oh my Allah! Bu mübarek Harry'di. Ona tehditkar bakışlar atıp konuşmaya başladım:

Günah ÜçgeniKde žijí příběhy. Začni objevovat