2. Bölüm: "Kumpas."

136K 7K 15.3K
                                    

Multimedya;

Gnash - i Hate U i Love U Ft. Olivia O'brien.

Afiyetle okuyunuz canım kızlar.

🍷

2. Bölüm: "Kumpas."

Gökyüzüne satır kala kırıldı kaderimin kalemi.

Ruhumun duvarlarında söndürülen kimsesiz sigaraların izmaritleri, bir avuç kül yangınıydı. Ruhumun sarıldığı kefen o sigaranın ucundaki cılız ateşle delinmiş, izmarit delinen o boşluktan ruh duvarına akmıştı. Ateşle lekelenen o ruhun yanıkları, kalemi kırılan kaderin bana biçtiği izlerdi.

Geçmiş sırtından bıçaklanmış bir sevdalıydı ve intikamı için peşimde dolanıyordu.

Hayatın sırtındaki dikişler patır patır kopmaya, kopan ipliklerin meydan getirdiği yarıktan vicdansızlık akmaya başladığı günden bu yana merhameti usulca yitirmiştim. Kadehim içindeki ile beni zehirlemekle yetinmemiş, avucumun içinde parçalara ayrılmış ve her parça damarlarıma çakılmıştı. Damarlarımdaki kan su gibi çekildiğinde, kanın yerini artık yakıcı, asitli bir su almaya başlamıştı.

Uzun bir zamandır hissizdim. Öyle ki biri avucunu göğüsümün kemiklerine gömse, kırılan kemiğin çıtırtısına bile sağır kesilecektim.

Şu anda kimdim? Nerede ve kiminle ne yapıyordum? Verebilecek çok cevabım vardı ama hiçbir cevap kana susayan yanlarımı tatmin etmeyecekti. Mezuniyetimin ardından geçen kırkbeş dakika, bir ipin ucundan teker teker düşerek zeminde gümbürdeyen boncuk gibiydi. Düşen her boncuk geçiveren dakikalara tekabildi. Hayatımın en kusursuz şaşkınlığını bir adamı bıçaklayarak sakat bıraktığım gece vakti yaşamıştım; sahi o adam o sakatlığa dayanamayarak intihar etmişti değil mi? Etmeliydi. Etmeli ve gebermeliydi.

Duman...

Duman Alanguva karşımdaydı.

İhtirasın şevkiyle yelesini silken bir kurtun, çakır mavi gözlerine düşmüş olan vahşiliği onun alnıyla şakağında kesişen damarında can bulmuştu. Kül rengi gözlerine ismini veren yangın, geçmişin tutuşturduğu ateşte harlanmıştı. Lambası sönen bir odanın bomboş, kanla lekelenmiş duvarlarına bakıyor gibiydim; kıvrımlı kirpikleri gözlerini örttüğü her an kirpik ucundaki ruhani kan damlaları odanın duvarlarına sıçrıyordu. Islak, ucundan damlaların sarktığı ve kahve çekirdeğinin sıcak rengini andıran saçları alnına parmaklık misali dağılmıştı. Kürek kemikleri dik duruşuyla yücelmiş, koyu kotunun paçasından akan damlalar zemindeki sessizliği taciz ederken, gözlerimiz kazayla çarpışan bisiklet lastikleri gibi kesişmişti döndüğümüz sokak köşelerinde.

Keskin, burnumu sızlatan dolu nefesi sertçe yudumladığımda, dakikalar sonra bir yaşam tepkisi verdiğimi farkettim. Beni ittiği kapalı havuzda, sırtımı havuzun mermer taşına yaslamış doğrudan ona bakıyordum. Duman ise aynı benim aldığım pozisyonu almış, sırtını dayadığı havuz mermerinde kıpırtısızca duruyor ve bakışlarıma yanıt veriyordu. Sessizliğin çaldığı müzik gürültülüydü; tecavüze uğramış mağdur bir bedenin susarken attığı çığlık gibiydi. Simsiyah saçlarımın kalbimin sırtına yaptığı kıdemsiz ağırlığı hissederken, "Acım acın mı?" Diye sordum, sesimin tınısında bir yarık açılmış ve sorum o yarığın içinde ulumuştu. "Peki ya nefretim nefretin mi?"

Donuk, etrafına ruhsuzluğun rengi fırçalanan iri küllerinde yaşam için atan bir nabız yoktu. Oysa sorumun nabzı deli gibi atıyordu. "Şuna da bakınız siz?" Soğukkanlı alayının etrafında ateşten yeller esiyordu. "Hala acıyı hissedebilecek kadar duyarlı olduğuna inanıyor. Eğer hala acı hissedebiliyorsan burada olmamalıydım, çünkü ben bir bok hissetmiyorum."

DÜŞ KEFENİ.Where stories live. Discover now