-72-

6.6K 393 1
                                    


Ellerini yüzüne sürdü ve aklını toplamak için odada başka şeylere bakmaya başladı ama gördükleri de onu pek iyi noktalara sürüklememişti. Karşısında duran koca yatak, onu günaha davet ediyordu ve Eider ateşin karşısında duran güzelliğin, ona karşı koymayacağını bildiği hâlde kendisini tutuyor, Rose'un ona gelmesini bekliyordu. Rose'un bedenine değil, ruhuna sahip olmak istiyordu. Her şeyi düzeltmek ve yeniden başlamak tek isteğiydi ama Rose'un ona ders verme çabaları tüm hevesini kırıyor ve geri adım atmasına neden oluyordu. Eider, sevmek için önce güvenmenin gerekli olduğunu artık çok iyi biliyordu. Rose'a güvenip güvenmediğini ise hâlâ bilmiyordu. Hayatın onlara getirdiği onca kötü olaya rağmen, Rose onun çocuğunu taşıyor ve onu seviyordu.

O, Lisa değil! Bunu düşünmemeli ve kafamdan atmalıyım.

Eider, düşüncelerinden sıyrılıp Rose'un ne istediğine kafa yormaya başlamışken, bunu ondan duymanın en doğrusu olduğuna karar verdi ve birkaç adım daha atıp, Rose'un arkasında durdu. Ona yakın olmayı istiyor ve sesinin tüm duygularını ele vereceğini umuyordu. Rose onun kokusunu alabiliyordu, adımlarıyla gelen sıcaklığını hissediyordu. Sıcaklığı iki katına çıkmıştı hemen oradan uzaklaşmalıydı ama gidebileceği tek yerin yatağı olduğunu bildiği için, bunu yapmaktan kaçınıyor olduğu yerde tüm sertliği ve katılığıyla duruyordu.

"O hâlde, istediğin nedir İngiliz?" dedi Eider, Rose'un saçlarının arasına doğru. Rose ona ters bir cevap vermek için hazırlanırken, teninde hissettiği sıcak nefes, bir arzu seline kapılmasına neden olmuştu.

Lütfen yapma, görmüyor musun ellerinin arasında eriyip gidiyorum...

"İstediğim tek şey, sizin sevginiz lordum. Bu gösterişli saray ya da üstümdeki bu elbise umurumda bile değil," dedi ve bunu demiş olduğu için, bir an kendisine inanamadı. Eider'den uzaklaşmak için önündeki ateşe doğru biraz daha yaklaştı ve işlemeli mermerlere tutunarak, ateşin derinliklerine bakmaya başladı. Tıpkı kendi ruhu gibi alev alev yanıyordu... Rose, o ateşin aksine yanmasına rağmen buz gibiydi, içinin soğukluğuna ve boşluğuna alışmak zorundaydı. Saçları iki yanına düşmüş, mermeri tutan elleri titremeye başlamıştı. Eider, hâlâ bir şey dememişti ve bu Rose'un her geçen saniye, daha kötü hissetmesine neden oluyordu.

"Bir şey söylemek zorunda değilsiniz lordum. Beni sevmediğinizi, zaten biliyordum!"

Rose, onun cevap vermediğini ve kendisinden uzaklaştığını hissettiğinde, dizleri üstüne düşecek gibi oldu ve destek aldığı soğuk mermer de yetersiz gelmeye başlamıştı. Ellerini sıkmaktan parmakları kızarmış ve başı dönmeye başlamıştı.

Eider, onun dedikleri karşısında bir şeyler yapmak istemişti ama artık hiçbir şeyden emin olamıyordu. Önünde, omuzlarına hayatın tüm yükü binmiş gibi yorgun duran Rose'a sarılmak ve kalbinin zaten ona ait olduğunu söylemek istemişti ama onu engelleyen bir şeyler vardı.

Lisa'nın yaptıkları, güven duygusunu ve sevgisini parçalara ayırmıştı. Her şeyi derinlere gömmüştü ama her yağmur yağdığında açılan ve dağılan toprak, yaşadıklarını tekrar ona sunma hevesiyle önüne seriliyordu. Eider, onu sıkan pantolonunu çekiştirdi ve İskoç olduğunu hatırlamak ister gibi uzun örgüsüne dokunduktan sonra, sakallarını kaşıyarak kendi hayatıyla nasıl başa çıkması gerektiğini düşündü.

Eider düşünceleriyle boğuşmaktan vazgeçip, ateşin karşısındaki deri koltuğa doğru yürümeye başladı. Oturduğunda, karşısında duran güzelliğin bir kez daha farkına vardı. Rose, başını yere eğmiş derin nefesler eşliğinde rahatlamaya ve onun varlığını unutmaya çalışıyordu ama Eider onun kendisini unutmasına izin vermeyecekti. Elbisesi içinde bir pırlanta gibi parlayan kadın, ona aitti ve sadece ona doğru yolu göstermek için uğraşıyordu. Eider, Rose'un saçlarını karıştırması ve sırtına doğru sallamasıyla, tüm dünyasının sallandığını hissetti.

Aklı ve onu harekete geçiren erkekliği arasında kalmaktan nefret ediyordu ve onu bu duruma sokan kadın, karısından başkası değildi. Tüm gece boyunca kadınların dokunuşlarından kaçamamış ama birisinden bile etkilenmemişti, Rose ise onu sadece sesiyle bile etkileyebiliyordu. Derinden gelen bu ses, sevgi dolu, saf ve temizdi... Ve sadece, ona aitti.

"Son zamanlarda, bana sadece lordum dediğinin farkında mısın İngiliz?" dedi. Koltuğun iki koluna dayadığı kollarını, çenesinin altında birleştirdi ve yüzüne yerleştirdiği yırtıcı bakışıyla, onu süzmeye başladı. Bacaklarını iki yana doğru açmış ve bir kaplan gibi göründüğünün farkında olmaksızın, Rose'un aklını başından almak için, ona seslenmişti. Gözleri önünde duran eşsiz manzarayı izlemek, ona zevk verse de Rose'a dokunmak zorunda olduğunun farkındaydı.

Senin yüzünden çıldıracağım kadın!

"Tanrı aşkına! Benimle alay mı ediyorsun?" dedi ve tüm öfkesiyle Eider'e doğru döndü. Kocası, bacaklarını iki yana açmış, dirseklerini bacaklarına dayamış, ellerini çenesi altında birleştirmiş onu izliyordu ve onu kızdırmak istediği her hâlinden belli oluyordu. Rose, bu sefer gerçekten kızmıştı. Eider, onun ateşli doğasını özlediğini ve sevdiğini bu sayede hatırlamış oldu.

"Gerçekten uzun zaman oldu İngiliz."

"Seni anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum!" dedi ve saçlarını tutan tokaları çıkarmaya başladı. Başını sıkan bir şeyler vardı ve Rose onlardan bir an önce kurtulmak istiyordu ama onu sıkan şeyin tokalar değil, Eider olduğunun pekâlâ farkındaydı. Onu odadan dışarı çıkarması zor olacağı için, o da tokalarını çıkarmakla yetinmek zorunda kalıyordu.

"Kızgınken, içindeki ateşli kadını görebiliyorum," dedi ve gülümsemeye devam etti. Eider, onu kızıştırmak istiyor ve Rose'un gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için elinden geleni yapıyordu. Güçlü bedeninin Rose'u nasıl etkilediğini bildiği için, ellerini kaslı bacaklarında gezdirdi ve kara gözlerini güzel karısının göğüslerine dikerek, ona onu yemek ister gibi bakmaya başladı.

Eider, yırtıcı bir kuşa benziyor ve onu yemek için sabırla bekliyordu. Yutkundu ve ona verebilecek bir cevap aradı ama aklı çalışmıyordu, karşında duran adamın güzelliği her zaman onu yeniyordu.

Bana öyle bakma!

"İçimdeki ateşli kadını, sadece ben kızgınken mi görüyorsunuz lordum?"


LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin