-36-

8.7K 522 0
                                    

7.BÖLÜM

"Artık, onun dokunuşlarıyla çiçek açıyor ve güzel olduğumu ilk kez onun kollarında hissediyordum.

Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü

Rose, üstündeki ağır kıyafetleri çıkartıp yere sermeye başlamıştı. Durumu kabullenmiş gibi görünüyordu. Titreyen ellerine ve soğuk havaya lanetler yağdırmaya devam ediyor, kendisine engel olmaya çalışıyordu. Hava gerçekten çok soğuktu ve Eider'in de ateş yakabilmek için kuru dal parçaları aramaya çıktığını düşünüyordu.

Üşüyordu ve ihtiyacı olan şey onu ısıtacak bir ateş ya da sıcak bir bedendi, gülümsedi ve ellerini vücunda gezdirerek ısınmaya çalıştığı sırada Eider'in sıcak ve güçlü bedeninin ona sarıldığını hayal etti. Vücudunu ısıtmaktan vazgeçtiği sırada, kılıçlarını yakınına koyup, eline küçük hançerini aldı ve uyumaya çalıştı. Onu, bu küçük yerde kimse bulamazdı 'azrail hariç' çünkü soğuktan donarak ölecekti. Büyük kayaların sakladığı, küçük bir alandaydılar. Soğuk rüzgârın içeri girmesi zorlaştığı için Tanrı'ya şükrediyordu. Rüzgâr biraz olsun hafiflediği için rahatlamış, vücudu dakikalar ilerledikçe ısınmaya ve normale dönmeye başlamıştı. Ağlamıyor ve rahat nefes alıp verebiliyordu. Yere serdiği giysilerinin üzerinde, kalın iç gömleğiyle uyuyakalmıştı.

Eider, başını eğerek büyük kayaların arasındaki küçük mağaraya girdi. Başını tam olarak kaldıramıyordu, bu yüzden önce işini yaptı ve elindeki kuru odun parçalarını yaktı. Geri geri yürüyüp yaktığı ateşe bakmak istediğinde, ayağına takılan giysiler yüzünden küçük mağaranın içinde yuvarlanmaktan son anda kurtulmuştu. Sinirli bir şekilde arkasını dönüp Rose'a bağıracağı sırada sesi dudaklarını aşamamış ve ağzının içinde kaybolmuştu.

Sen donarak öleceksin tamam ama beni de arzuyla öldürmek istediğini görebiliyorum İngiliz. Ve bunu kabullenmekte güçlük çekiyorum.

Rose savaş kıyafetlerinden kurtulup, derin bir uykuya dalmıştı. Tıpkı bir tablo gibiydi. İç gömleği sıyrılmış, güzel ve güçlü bacaklarını gözler önüne sermişti. Ateşin zayıf ışığında parlayan teni ve dudakları onu çağırıyordu. Kıvırcık saçları, kayanın soğuğuna karşı yanıyormuş gibi görünüyor, dudakları bir gülün goncasına benziyordu. Yanağındaki ben, dudaklarını koruyan bir asker gibi orada tüm asaletiyle duruyordu. Ateşin ışığında parlayan ayva tüyleri, ona dokunması için yalvarıyor parmaklarının karıncalanmasına neden oluyordu. Küçük çenesi soğuk yüzünden titriyor, gördüğü rüyanın etkisiyle Rose bacaklarını aralıyor ve ona müthiş bir görüntü sunuyordu. Eider onun güzelliği karşısında afallamıştı. Kalın ve uzun iç gömleği onu korumaya yetmiyordu, kadınlığını saran beyaz kumaş parçasını görüyor ve altındaki hazineyi merak ediyordu.

Yavaşça kılıçlarını yere bıraktı ve Rose'un yanına diz çöktü bilincini kaybetmiş gibi davranıyor, Rose'un onu çağırışına karşı koyamıyordu. Dışarı çıktığında ondan uzak durması gerektiğine karar vermişti ama şimdi her şey tersine dönmüştü. Yüzünü ona doğru eğdiğinde, boğazına saplanan hançerin soğukluğuyla irkildi ve buna aldırış etmeyerek boğazında duran hançere rağmen, Rose'un dudaklarına yaklaştı. Ellerini, çıplak bacaklarında gezdirdi, onu sakinleştirmek ve ısıtmak için okşamaya başladı.

Rose, hançeri Eider'in boğazına saplarken ne yaptığının farkında değildi sadece ona doğru gelen bedenin gölgesini hissetmiş ve hançerine sarılmıştı. Gözlerini açtığında ise Eider'in arzuyla araladığı dolgun dudaklarıyla karşılaşmıştı. Gözlerine bakamıyor kendisini onu öpme fikrinden uzaklaştırmaya çalışıyordu, bakışlarını yavaşça Eider'in gözlerine doğru kaldırdı ve orada gördüğü şey titremesine neden oldu. Aklında dolaşan kâbuslar ve onu rahatsız eden tüm o kötü şeyler bir anda kaybolmuştu. Eider'in gözleri her şeyi unutturabilecek güçteydi ve güçsüz hissetmesine neden oluyordu. Terliyor ve ona doğru çekiliyordu.

Eider boğazının kesilmesi riskine rağmen, onu öpmek için yavaşça öne doğru eğilmişti ve işte tüm sihir onun dudaklarındaydı. Rose artık bunu biliyordu, bu adam onu büyülüyordu. Güçsüzleşen kolu yanına düştü ve hançeri sert zemine çarparak, sessizliğin içinde gürültüyle yankılandı. Eider, onu davet edercesine aralanan bacaklarının arasına doğru yerleştiğinde Rose ona tutunmak ister gibi Eider'in beyaz gömleğini çekiştirmeye başladı. Rose savaşmaktan vazgeçmiş, ona susamıştı ve dudaklarından kana kana tüm ihtiyacı olanı alırken biraz olsun pişmanlık duymuyordu.

Birbirine dolanan dilleri, doyamıyormuş gibi her nefes alışlarından sonra tekrar aşkla bir araya geliyordu. Rose onun dudaklarını ısırıyor, yaptıklarıyla Eider'in sabrını sınıyordu. Öpüşmenin liderliğini eline almış, Eider'in dudaklarını öpüyor ve dudaklarının kenarlarına diliyle ateşli bir yol çiziyordu. Eider'i, arzuyla titrettiği her an kendisiyle gurur duyuyordu. Eider'in yaptığı her şeyi o da arzuyla ve masumiyetinin vermiş olduğu toylukla yapmaya çalışıyordu. Eider'e her şeyi unutturmak istiyordu.

Eider yanaklarında duran güzel elleri tutarak, Rose'un başının üstünde sabitledi ve onun dudaklarından kaçmaya çalıştı. Rose'un isyanını belli eden inleyişini duyduğunda, gülümsemesine engel olamadı. Rose, ona kötü olan ne varsa hepsini unutturmuştu. Ondan başka hiçbir şey düşünemiyor ve bunun için kendisine daha fazla kızıyordu. Altında yatan güzel kadına bir kez daha baktığında, ne yapmak üzere olduğunu anladı. Kardeşini düşünmek ve ondan uzak durmak zorundaydı ama aklı ellerine ve hislerine hükmedemiyordu. Eider, hayatının sonuna kadar kaybedecek olmaktan korkmaya başlamıştı. Rose bile onu yenerken, neden birisinin kılıcının önüne atlayıp tüm bunlardan sonsuza kadar kurtulmuyordu ki?

Kabul et Eider, ondan kurtulmak istemiyorsun.

"Sakin ol, İngiliz."

Bekâretini kaybetmekten, korkmuyordu. Rose onun dokunuşlarına alışmış, daha fazlasını görmek ve tatmak için merakla kıvranan bedeninin ıstırabını bastırmaya çalışıyordu. Eider'in gözlerine baktığında, onun kendisini affetmesini istedi ama şu an ikisi de bir şeyleri düşünebilecek durumda değildi ve Rose uyandığında her şeyin daha iyi olacağına inanmak istiyordu. Derin bir iç çekti ve üstünde duran yakışıklı adamın kokusu içine doldu.

Kabul et İngiliz, bir ömür boyu bu kollarda yaşamak istiyorsun.

"Sakin olmak istemiyorum, canım yanıyor..."

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin