-42-

8.4K 467 2
                                    


8.BÖLÜM

"Güneşin doğması, günün aydınlık ve güzel olacağına işaret değildi. O, sadece yaydığı ışığıyla tüm çirkinliği ortaya çıkarıyordu. Her zaman yaptığı gibi..."

Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü

Eric, ateş saçan gözlerle etrafta dolanıyor ve ayağına gelen her şeye tekmeler savurarak çevresine ve kendisine zarar vermekten öteye gidemiyordu. Bu sinirli hâlinden ne zaman kurtulacağını merak etmeye başlamıştı. Ama çevresinde sakince yaşamasına izin verecek insanlar ve olanaklar asla bulunmamıştı. Bulunacağına dair inancı da günden güne tükeniyordu.

"Onu öldüreceğim."

"O benim karım."

"Umurumda değil Eider."

"Ama benim umurumda..."

"Kardeşin mi yoksa o kızıl saçlı şeytan mı, hangisi daha önemli ve değerli Eider?"

Eider onunla burun buruna gelmiş, öfkeyle solumaya başlamıştı. Eric'in, sözleriyle kendisini dara sokmasına dayanamıyordu ve arada kalmaktan nefret ediyordu. Eric'e zarar vermek istemiyordu ve onu sakinleştirmek için içinde bir yerlerde nedenler arıyordu.

Eric, onu ve etrafında duran her şeyi öldürmek istiyordu, sevdiği kadın eskisi gibi olmayacaktı ve o bunun için, bir suçlu aramaya çalışıyordu. Eider, bunun için onu asla suçlayamazdı, o bütün suçu Rose'un üstüne yıkarken hiç düşünmemişti ve Eric de şimdi aynısını yapıyordu.

"Cevap ver bana Eider! Neden bu kadar umursamazsın? Neden kardeşine bir şey olmamış gibi davranıyorsun?" dedi Eric, ona hesap soran tavrından vazgeçmeden.

Lisa onları burun buruna gördüğü an, odasından dışarı fırlamış ve tüm söylenenleri duyma fırsatını yakalamıştı. Eider umursamaz değildi sadece, Eric kadar acısını belli edemiyordu ve böyle davranması Lisa'ya daha iyi geliyordu ama sarışın dev bunun tam aksini yapıyor ve etrafına zarar vermekten geri durmuyordu.

Tanrı onu asla affetmeyecekti ama Lisa bunları yapmak ve amacına ulaşmak zorundaydı.

"Bana bir şey olmadı Eric," dedi Lisa gergin ve kısık bir sesle, utanarak olduğu yerden çıkmıştı. Elleriyle oynuyor, kendisini yaşadıklarına alıştırmaya çalışıyordu.

Lisa, onları geçici bir süre de olsa durdurmuştu. İki dev de şaşırarak ona döndüğünde, bu sefer susma ve geri çekilme sırası Lisa'ya gelmişti.

"Eric yanıma gel," dedi Lisa, onlara karşı duyduğu korkusunu bastırmaya çalışarak. İşlerini ve duygularını yoluna koymanın bir yolunu bulmak zorundaydı ve bunu en kısa zamanda yapacaktı. Eider, onun bu emre karşı koyamayacağını biliyordu ve ellerini beline koyarak, sarı kas yığının önünde alayla gerilmeye başladı. Lisa, onun kibrini görerek tüm acısını ve korkusunu bir köşeye itmeye karar verdi. Bu insanlar için, hayata tutunmalı ve ayakta kalmalıydı. Her ne yaparsa yapsın, onları koruyabilir ve kendi yanına çekebilirdi. İstediği şey, yeni bir hayat kurmak ve onları da yanına almaktı. Lisa inançla ayakta dik durup, karşısında duran adamlara bakarak konuşmaya başladı.

"Ve sen koca kibir yığını! Savaşçı leydini bul ve onunla iyi geçinmeye çalış. Kurtarmanız gereken bir ülke ve insanlar var bunu sakın unutmayın," diyerek, uzun parmağını sahte bir öfkeyle havada sallayıp, Eider'e yolu gösterdi.

Eider kardeşinin huzur veren sesiyle, ona emirler yağdırmasını keyifle dinledi. Onu üzmemek ve içindeki Rose'u arama isteğine karşı koyamayarak, onları yalnız bırakıp sonrasında Rose'u aramaya koyuldu. Eric'in homurdanan kaba sesini hâlâ duyabiliyordu. Tüm olanlara rağmen gülümseyebilmişti. Kardeşi ve Eric hayatı boyunca, onun yanında olan ve ona yaşama nedeni sunan iki insandı ve Eider arkasına dönüp baktığında, onların iyi olmasının yaşamaya devam edeceği anlamına geldiğini biliyordu. Onlar varsa o da vardı yoksa yoktu. Hayat, onun için bu kadar kısa ve netti.

*

"Rose'u sevmediğini biliyorum Lisa ve Eider'i onun yanına göndermene bir anlam veremedim," dedi Eric, Lisa'nın siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken sakin olmaya çalışıyordu.

Lisa Eric'in ona dokunan parmaklarından uzaklaşmak ve genç adama gerçekleri anlatmamak için kendisini zor tutuyordu. Eric'in masum aşkı ve korumacılığı onu gafil avlıyordu. William'ı ne kadar severse sevsin, Eric'e de o kadar çok değer vermişti. Eric'in yüzünde gezdirdiği elinin üzerine elini koyarak genç adamın avcunun içini dudaklarına doğru bastırmaya başladı.

"Nefret... Nefret... Nefret... Sonunda elimize ne geçecek biliyor musun Eric? Parlayan gözlerin bana aslında gerçeği bildiğini fısıldıyor. Evet Eric, nefret yine nefreti doğuracaktır. O yüzden şimdi her şeyi zamanın akışına bırak."

Eric avcuna konan sıcak öpücüklerin yüreğini ısıttığını hissederek Lisa'nın yüzünü kendisine doğru yaklaştırdı ve sevdiği kadının öpücüğünden korkarak geri çekilmesi üzerine kafasını taşlara vurmak istedi. Her şeyi ne kadar çabuk unutabilmişti, Lisa'nın yaşadıklarından sonra ondan uzak durması ve korkması normaldi ama Eric asla vazgeçmeden onun sevgisi için yaşamaya devam edecekti.

Lisa dudaklarına uzanan dudakları gördüğünde William'ın zorlukla ve sıkıntıyla asılan yüzünü hatırladı. Sevdiği adam sıkıntı çekerken Eric'le gönül eğlendiremezdi ve yapabileceği şeyi yaparak onları yaşadığına dair inandırdığı tecavüz gerçeğinin arkasına saklanarak ellerini karnına sardı ve titreyerek Eric'den uzaklaştı. Şimdilik ondan kurtulmuştu.

"Özür dilerim Lisa, iyisin değil mi? Ben... Düşüncesizlik ettim affet beni?" dedi Eric sıkıntıyla sarı saçlarını alnından geriye doğru itti.

Lisa elini havaya kaldırarak onun sözlerinin devamına engel oldu ve hafifçe araladığı gözleri arasından yaralı bakışlarını Eric'in yumuşak yüreğine göndererek onu etkisi altına aldı.

"Lütfen Eric, özür dilemesi gereken kişi benim sen değilsin, olanlar senin hatan değildi ama ben acımı ve korkumu sana yansıtarak seni üzüyorum," dedi Lisa yüzünü ondan saklamaya çalışarak arkasını döndü. Eric'in yüzüne bakarak yalan söylemeye dayanamıyordu.

Eric ellerini iki yana açtı ve ona bir şey demeden Lisa'yı kolları arasına davet etti. Lisa onun davetini geri çeviremezdi ve çevirmedi de o da kollarını açtı ve Eric'in sıcak bedenine doladı.

Eric ona yine âşık oldu ve tüm dünyayı Lisa'nın aşkıyla unuttu.

*

"Bunu yapamayacağınızı artık biliyorsunuz!"

Johanna, Rose'a sorar gözlerle bakıyordu. Rose'u artık anlamıyor ve ablasının duygusal yönden bir çalkantı içinde olduğunu düşünüyordu. Bazen mantığı ağır basıyor bazen de onlara duygusal olarak yaklaşıp, her şeyi riske atıyordu. Johanna ona bakarken, bu pisliğin içinden nasıl çıkacaklarını düşünmeye başladı.

Anlamıyorum, onlarla evlenmemizi mi yoksa kaçıp gitmemizi mi istiyorsun Rose?

"Bunu yapmaz ve onlarla evlenirsek amcam peşimize düşecektir."

Sarah endişeliydi, Rose bunu boğulurcasına konuşuyor olmasından anlayabiliyorlardı.

"Amcamın canı cehenneme Sarah, Eider'i öldürmeyeceksiniz! İkiniz de evlenecek ve dediklerimi yapacaksınız. Amcamızdan da uzak duracaksınız beni anladınız mı?"

Johanna elini havada sallayarak, bunları duymak istemediğini ve her şeyi yapacağını kabul etti. Sadece evlilik sözünü bir daha duymak istemiyordu o kadar.

"Sarah, sen ağaçların tepesinden asla inmedin, o adamla nasıl yaşayacaksın?" dedi Johanna sıkıntılı bir şekilde. Kardeşinin, neler hissettiğini ve düşündüğünü merak ediyordu. Kendi duygularıyla baş edemezken, onun duygularının kendisini yönlendirmesini istiyordu. Sarah'ın, ona akıllıca şeyler söylemesini ve içini rahatlatmasını istiyordu aslında.

"Çünkü onların tepesi güvenli."

Sarah, eliyle ağaçları gösterdi ve tüm ormanagülümseyerek baktı. Toprağa ve onun verdiği her şeye âşıktı. Denizi ve onungüzelliklerini de böyle sevebilecek miydi bilmiyordu ama insan hayatta her şeyealışabilecek güçteydi. Sarah, bunun da üstesinden gelebileceğini biliyordu.Kendine inanıyor ve güveniyordu. Rose, onu susturmak için ayağa kalktı vekardeşlerinin etrafında dönmeye başladı. Bu konuşmanın daha fazla sürmesiniistemiyordu. Sarah'ın korkarak vazgeçmesi, onun için gerçekten çok zor olurdu.w2>>

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin