"Deminki kızı kafana takma. Bizim okuldaki kızlar hep böyledir." Heyecanla başladığı sözlere, bu durumdan hiç hoşnut olmadığını belirten bir yüz ifadesi eşlik ediyordu. "Yeni kız, yeni dedikodu demek," diyerek konuşmayı sürdürdü.

Kaşlarımı kaldırarak "Sen bu okulun kızı değil misin?" deyince Başak gülmeye başladı. "Öyleyim ancak oturup yeni gelen insanların dedikodusunu yapmam canım." Tek kaşını kaldırıp ardından eğlenceli bir tavırla gözünü kırptı. Onu cevaplayamadan sınıfa giren hocaya içimden teşekkürlerimi yolluyordum bile.

İlk okul günü olmasının verdiği rahatlıkla hoca kısa bir konuşma yapıp benimle de tanıştıktan sonra bizi serbest bıraktığını söyledi. Hocanın sözleri bitmişti ki, birden Başak'ın kolumdan tutmasıyla kendimi ayakta bulmuştum. İlk günden bu yakınlık neydi arkadaşım? Belki kötü biriydim, belki katil... 'Yeni kız, yeni dedikodu' anlayışına bu kızın da katıldığını hafiften seziyor ama hislerimde yanılmış olmayı umuyordum.
"Hadi Çakıl, benimle geliyorsun ve güzel bir kahve içerken bana kendini anlatıyorsun."

Tezimi destekleyen bu cümlesiyle içten içe güldüm ama nedense rahatsız değildim bu durumdan. Tek başıma teneffüsleri geçirmek yerine yeni arkadaşımla, her ne kadar kendimi anlatmayı sevmesem de pekâlâ vakit geçirebilirdim.

Başak'ın arkasından yürürken önümde süzülen kocaman kantine ağzım açık bakakaldım. Okulun her yeri neden bu kadar büyük olmak zorundaydı ki? Peki, ders saatinde bu kadar öğrencinin bu kantinde ne işi vardı? Tüm sınıflar serbest mi kalmıştı? Görmemiş gibi davrandığımın bilinciyle büyüyen gözlerimi hafifçe kıstım. Zaten büyük olan yeşil gözlerim, şaşkınken daha komik bir hâl alıyordu çünkü.

Başak, "Sarı, beş dakika centilmen gibi davranıp bize iki kahve kapsana," diye konuşmaya başladığında kiminle konuştuğunu anlamak için başımı çevirmiştim. Karşımda sarışın, karizmatik öte yandan bana çok da yabancı gelmeyen bir çocuk duruyordu.

Sarışın çocuk ellerini dar pantolonunun ceplerine koyarken ilk önce kaşlarını çatarak bana, sonrasında ise Başak'a baktı. Gergin sesini duyduğumda yutkundum. "Kadınları ezmeyin, erkekleri yüceltmeyin diyorlar. E tüm işleri erkekler yaparsa, tabii erkekleri yüceltirler."

Sarı çocuğun bir kahve isteği üzerine bu kadar konuştuğuna mı yoksa söylediklerinin doğru olmasına mı şaşırmıştım bilemiyordum.

"Aman be. Çık şuradan. Alırız biz." Başak'ın cırlamasıyla birlikte şaşkınlıkla kıkırdadım. Sarı çocuk ellerini teslim olurcasına kaldırıp yanımdaki minyon kıza korku dolu bakışlarını yollamıştı. "Tamam be cadı. Gidin oturun. Getiriyorum kahvenizi."

Zaferle gülümseyen Başak, kız gücü dercesine göz kırptı ve beni masaya doğru çekiştirdi. Sarı çocuğa hak veriyordum. Yeni arkadaşımda az da olsa bir cadılık seziyordum ve bu durum samimi gelmeye başlamıştı. Bir yandan da kafam sarışın çocuğa takılmıştı. Bu çok konuşan, bilmiş çocuğu gördüğüme emindim. Emindim çünkü biraz düşününce sabah serserinin yanına gidip konuşan oğlanlardan biri olduğunu hatırladım. Aklımı meşgul eden serseri, onun hakkında bir şeyler öğrenme isteğimi arttırıyordu ve içten içe biliyordum ki bu sarı çocuk bilgi almam için güzel bir araç olabilirdi.

Önümdeki masadan serseri hakkında öğrenebildiğim kadar bilgiyle kalkmak istiyor, yıllardır süren bu merakıma su atma isteğiyle kıvranıyordum. Umarım sarı çocuğun ağzı çok sıkı değildir diye düşünürken bir yandan da bu çocuktan laf almanın zor olacağı fikri beynimde dönüp duruyordu.

Başak'ın sesiyle birlikte bakışlarımı ona çevirdim. Birkaç dakikalığına beni soru bombardımanına tutan ve benden net cevaplar koparamayacağını anlayan yeni arkadaşım, sorularından vazgeçip etrafımızdaki kızların olayları hakkında beni bilgilendirmeye başlamıştı bile. Daha tanışalı bir saat olmuştu ve o bana gelmiş, sağımızda oturan esmer kızın, son sınıflardan çıktığı çocuğun annesiyle tanışıp nasıl rezil olduğunu anlatıyordu. Bense bir yandan gözlerimi devirmemek için uğraşırken bir yandan da sarı kafanın nerede kaldığını çözmeye çalışıyordum.

EŞSİZ (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now