51.Bölüm • Sgieen Gizemi

Start from the beginning
                                    

"Büyüyü kendi isteğine çekmeyeceğine dair... Sana nasıl güvenebilirim?"

Darya alt dudağını dişledi. Öfkesi yüzünden belli oluyordu. "Bana güvenmek zorunda değilsin. Ben de yemin etmek zorunda değilim."

"Hayır, zorundasın. Ben senin efendinim." Lev sertçe ona baktı. Ellerini tamamen çekti.

Darya bir şey söyleyecek gibi oldu ancak sonra vazgeçmiş olacaktı ki ayaklanıp gitti.

Lev'in içi, söylediği şeyler yüzünden ara ara pişmanlıkla dolarken bunu düşünmemeye gayret etti.

Gerçekten dilediği şeyi Darya'ya nasıl söyleyecekti? Söylese bile yapacak mıydı?

O kadar karışıktı ki... Ama ne olursa olsun bunu başaracağını biliyordu.

***

5 gün sonra...

Petronus akşama doğru Lamird ve kır kısrağıyla beraber yola çıkmıştı. Atlarını rahvan yürütmüşlerdi. Kardeşi Lamird'i yanına almıştı. Ona her şeyi anlattığında Lamird şok olmuştu. Hatta bir an inanmamıştı ve Petronus ile kavga edecek seviyeye gelmişlerdi. Ama sonradan bu duruma inanıp ona neden daha önce anlatmadığı için kızmıştı ve onunla birlikte gelmeyi kabul etmişti.

Petronus bir an Sergei'nin planını uygulamayı düşünmüştü fakat içindeki merhamet duygusu, bu planın önüne geçmişti. Yanına birkaç muhafız alıp sonra öldürmek... Hayır, bu kesinlikle Petronus'a göre değildi.

Haritanın yolu, kuzeydoğudaki bir deniz kenarına çıkıyordu. Henüz oraya ulaşmamışlardı ama ulaşacaklardı. Bazen haritaya ayak uydurmakta zorluk çekiyorlardı, hatta bir ara yanlış yola sapmışlardı, ancak şu anlık sorun yoktu.

Ay halesi yüzünü göstermişti, tıpkı soğuk hava gibi. Ama Mordroyketi'ye şükür ki Petronus'un ve Lamird'in üzerinde en kalın kürklerden vardı. Üstelik kürklerin altına her ihtimale karşı zırh giymişlerdi ve en keskin kılıçlarını, hançerlerini kuşanmışlardı. Ancak Petronus elbette bunların yanı sıra ok konusunda uzman olduğu için oklarla dolu sadağını ve yayını yanına almıştı. Bu yerde ne olacağı hiç belli olmazdı.

Erkek kardeşi Lamird, ondan sadece birkaç yaş küçüktü, yirmi yaşındaydı; Petronus ise yirmi iki. Saçları, Petronus'un kurak toprak rengi saçlarıyla neredeyse tıpatıp aynıydı, aynı uzunlukta, omuzlarına kadar, dalgalı; bu durumda kendilerine çok benziyorlardı ve gözleri kızgın denizleri andırıyordu; yeşille mavi arasındaydı. Yaş olarak ondan daha küçük olmasına rağmen kalıp olarak daha iri ve daha kaslıydı. Petronus da cılız sayılmazdı ama en azından kardeşinden daha zayıftı.

Lamird ve Petronus, kışlık malzemeler satan taş bir dükkânın önünde durdu. Dükkân tabelası kaymıştı ve pencerenin kırık camı, kahverengi bir kartonla kapatılmıştı. "Lamba almalıyız, Lam. Gideceğimiz muhtemelen ıssızdır ve kazaca..."

Lamird, Petronus'un sözünü kesti. "Ah, unuttuk, Petronus! Kürek almadık!"

"Mordroyketi!" diye yakındı Petronus. "Tamam, Lam. Kazma kürek alırız. Bir de onları atlara taşımakla uğraşacağız..."

"Az kaldı zaten, Petronus. Sorun olmaz."

Petronus kafasını sallamakla yetindi. Kısrağından indi ve dükkâna girdi. Lamird, atlara göz kulak olacaktı.

Taş dükkânın ahşap kapısını aralayıp içine girdiğinde, soğuktan taş tutmuş teni eriyormuş gibi oldu; tenini tatlı bir sıcaklık sardı. Şömine... Güzel şömine. Buna hasret kalmıştı. Taş duvarlardan sarkan birkaç ucu açık alev lambasından alevler yükseliyordu. Lordhor'da şans getirileceğine inanılan süs vardı. Ahşap masaya çizmeli ayağını koyan adam, onu görmeyle beraber yerinden kalktı ve elindeki yarısı yenmiş elmayı bıraktı ama maşrapasındaki, muhtemelen alkollü içkiyi içmeye devam etti. Saçları omuzlarına kadar uzanıyordu ve ayyaş bir tipe benziyordu. "Hoş geldiniz," diye homurdandı kalın sesiyle, istemeyerek de olsa.

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now