third

755 109 127
                                    

luke üzerindeki deri ceketi çıkararak grup tişörtünü gözler önüne serdi, clay tişörtü görür görmez onun yanına koştu ve "tanrım" dedi. "ben de bundan istiyorum!"

"çocuk gibi davranma" diye onu azarladı luke ama biliyordu ki bu tişört kendisinde değil de bir başkasında olsaydı aynı tepkiyi verecekti. clay üzüntüyle yüzünü astı, dağıtılmış tezgahları toplamak için eski yerine döndü ve luke da çıkış saatine kadar onun kendisine soğuk davranmaması için bir şeyler düşünmesi gerektiğini aklına not ederek önüne döndü. şimdi önemli olan çiçekleri sulamaktı.

yeşil sulama kabını almadan önce pencereden dışarı, kaldırımda neşeyle gezinen insanlara baktı, bir de gökyüzüne. sonra ise çiçekleri sulamaya başladı. sonuncu, kırmızı saksıya kadar bir şey olmadı ama sonuncusunu sulamaya başlamadan önce üzerine bir gölge düştü; kafasını kaldırdı ve şu lila saçlı çocuğu gördü.

bu, onu üçüncü görüşüydü. saçları hala lilaydı. büyüleyici.

"selam" dedi çocuk gülümseyerek. genellikle sabah erken bir saatte gelirdi -yani luke'un onu gördüğü her iki seferde de saat sabah sekiz ile dokuz arasında gelmişti- .

luke, yeşil sulama kabını bıraktı ve gülümsedi. "günaydın, efendim."

çocuk güldü, yavaşça luke'un omzuna vurdu. "bana karşı o saygı kelimelerinden kullanmana gerek yok, kendimi yaşlı hissediyorum."

luke, çocuğun konuşmasından sonra hissettiği rahatlıkla nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi. kendi yaşıtlarıyla saygı çerçevesinde konuşmak onu garip hissettiriyordu. gülümseyerek oğlana bakarken çocuk konuştu. "hangi dondurmayı almamı istersin?"

luke omuz silkti. "herkesin zevkleri farklıdır."

"herkes farklıdır ve herkes kendisine özgüdür."

çocuk, bir melodiyle bu sözleri söylediğinde luke ona kaşlarını çatarak baktı ve çocuk omuz silkti. "gumball ve darwin söylüyordu."

sarışın olan başta onun ne dediğini anlamadı, ardından kuzeninin gumball diye bir çizgi film izlediğini hatırladı ve sonra oradaki mavi tavşan ve ailesi gözleri önüne geldiğinde güldü. lila saçlı olan da ona bir süre eşlik etti, gülmeleri kesilince bileğindeki saate baktı ve ofladı. "işe dönmem gerekiyor. sen olsan kakaolu mu yoksa vanilyalı mı alırdın?"

"karışık alırdım" dedi luke, her zaman karışık alırdı. michael gülümseyerek karışık istediğini söylediğinde luke güldü ve bir külah çıkarıp makinedeki vanilya ve kakao kollarını sırayla kullandı, karışık dondurmayı michael'a verdi ve ödemeyi de kasaya koydu.

"bu arada, ben michael" dedi michael gitmeden önce. luke gülümsedi. "luke."

"güzel isim." michael, sağa doğru bir adım atmışken mırıldandı, ardından koşmaya başladı ve arkasını dönmeden, boştaki elini havaya kaldırarak söyledi. "sonra görüşürüz, luke!"

luke ona seslenmeyi düşünse de michael'ın bağırışı etraftakilerin dikkatini yeterince çekmişti. bu yüzden sadece o gözden kaybolana kadar onu izledi, ondan birkaç saniye sonra da sulama kabını alıp son saksıyı da suladı.

supermarket flowers || muke (+)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang