Daha fazla koşamayacağımı fark edip yolun kenarındaki kaldırıma bıraktım kendimi. Sude de yanıma oturup bağdaş kurduktan sonra elinde tuttuğu plastik şişeyi bana uzattı. Kuruyan boğazım su ile temasından sonra daha iyi bir hal alırken belimdeki hırkayı çıkarıp üzerime geçirdim. Terlemiştim ve havanın soğukluğu terimin donmasına neden olacak kadar sertti.

"Dün..." dedi Sude etrafına bakarak. "Koray'ı gördüm."

Kaşlarım merakla havaya kalkarken uzandığım kaldırımdan kalkıp oturur pozisyona geldim. "Nerede gördün?" 

"Burada." dedi olağan bir şekilde. İstem dışı olarak gözlerim etrafı taradı ama bizim dışımızda kimse yoktu. 

Bakışlarım tekrar Sude'yi bulduğunda bana bakmıyordu. "Konuştunuz mu? Bir süredir yoktu ortalarda." derken sesimi normal tutmak için oldukça yoğun bir çaba sarf etmiştim. 

Başını aşağı yukarı sallayıp, "Ailevi meselelerden dolayı gelemiyormuş, birkaç güne dönecekmiş." dedi Sude. Birkaç güne dönecekmiş... Birkaç gün daha beklemem gerekiyordu, sonrasında Koray ile konuşma fırsatım olacaktı. Yalnızca birkaç gün daha... Sude'de anlam veremediğim bir durgunluk kendini gösterirken nedenini sorup sormamak arasında gidip geliyordum. Sonunda sormamaya karar verdim, en azından şimdilik. O sırada titreyen telefonum varlığını belli edince cebimden çıkarıp gelen mesajı açtım.

Kimden: Kardan Adam

"Çok çabuk bıraktın kendini."

Etrafıma bir kez daha baktım ama yine kimseyi göremedim. Neredeydi bu adam? Hem çok iyi gizleniyor, hem de beni görüyordu. Cidden, bunu nasıl yapıyordu?

Kime: Kardan Adam

"Beni takip etmekten vazgeçmeni söylemiştim."

Sadece birkaç saniye içinde mesaj gelmişti. Gelen mesajı bekletmeden açtım.  

Kimden: Kardan Adam

"Evet söylemiştin, ardından seni kurtarmak için operasyon yapmıştık..."

Cevap vermedim. Haklıydı ama bunu söyleyerek egosuna katkı sağlayacak değildim. Ne hali varsa görebilirdi. 

"Çabuk pes ettin." dedi Sude, normal haline dönüp ayağa kalkarak. Atınç ile aynı şekilde düşünmeleri yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Bence gayet fazla koşmuştum. 

"Fazla bile dayandım." dedim karşılık olarak. Gülerek elini uzattığında, uzattığı elini tutup ayağa kalktım. 

Seri adımlar atarak eve ilerliyorduk ki, ilerleyen saatin etkisi ile kalabalıklaşan caddenin bize oldukça uzak olan bir kısmında gördüğüm ya da gördüğümü sandığım kişi olduğum yere çakılıp kalmamı sağladı. Üç saniye, yalnızca üç saniye kaldı görüş alanımda ama bu beni üç kere yerle bir edebilirdi. O olup olmadığından emin değildim. Çok kısa bir süreydi üç saniye. Üç saniye bir şeyi net olarak görmek için yeterli bir süre değildi.

Sude attığı birkaç adımdan sonra yanındaki yokluğumu fark edip geriye döndü. Ona bakmadığım halde bana doğru geldiğini fark edebiliyordum. Yanımda durduktan sonra elini gözümün önünde aşağı yukarı sallayarak, "Hey!" dedi. "Yine daldın gittin." 

Gözlerimi odakladığım yerden zorlukla çekip Sude'ye baktım. "Görkem..." diyebildim fısıltı halinde. "Onu gördüm, sanırım." 

Sude kaşlarını çatıp söylediğim şeyi idrak etmeye çalıştı önce. Sonra, "Emin misin?" diye sordu cevabın olumsuz olmasını diler gibi. 

CEHENNETМесто, где живут истории. Откройте их для себя