"OF be !"

Büşra aracı çalıştırdıktan sonra telefonuyla polisi aradı ve kızı bulduklarını anlattı aynı zamanda herhangi bir tehlikeden dolayı olay yerinde durmadıklarını.

Bilal ipi Büşra'nın çalıştırdığı arabanın önüne bağladıktan sonra kuyunun ağzında duran ikilinin yanına gitti. Önce kızı aldı ve arabanın arkasına yerleştirdi. O esnada kuyudan çıkan Boran bedeninden ve arabanın önüne bağlı ipi çıkardı. Direkt sürücü koltuğunu Büşra'dan aldı.

"Kızla ilgilen."

Hemen arka koltuklara geçti ve kızın kafasını kucağına aldı. Arabayı süratle çalıştırınca Büşra:

"Yavaş ol!"

Dikiz aynasından arkadaki üçlüye baktı. Gözleri abisinin gözleriyle kenetlenince derin bir nefes aldı ve Büşra'nın çalıştığı özel hastane yoluna girdi.

"Kız yaşıyor. Başına aldığı darbeden dolayı bayılmış. Teni biraz soluk sanırım açlıktan olabilir."

"Hayır, kan kaybından."

"Kızda herhangi bir yara yok başında ki ise ufak bir sıyrık."

"Sırtına bak Büşra orada yara olduğuna kesinlikle eminim. Ama nasıl bu kadar süre dayandı ben de bilmiyorum."

Kızın üzerinde ki kolları fırfırlı, siyah dizlerine kadar olan elbise renginden dolayı tüm kirini gözler önüne seriyordu. Arka fermuarını usulca açan Büşra:

"Te-te-tedavi olmuş. Sen bunu nereden bilebiliyorsun?"

"Tedavi mi? Bir bu eksikti."

Hastaneye vardıkların da Bilal kızı sedyeye yatırdı ve Büşra ile koşar adımlarla hastanenin içerisine girdiler. Boran arkada kaldı ve hastanenin bahçesinde dolanmak için arabayı park alanına park ettik ettikten sonra yürümeye başladı.

"Kızın ailesini öldürenler neden onu öldürmediler? Öldürmek istemiyorlarsa başta neden yaraladılar ki bu çok saçma?"

Dudaklarını ıslattıktan sonra çimenlere bedenini attı. Yerde boylu boyunca uzanan delikanlı gözleriyle gecenin yıldızlarla olan ahengini izledi.

"İki kişi var. Birisi kızı öldürmek istiyor diğeri ise onu kurtardı demek ki kızda önemli bir bilgi var. Lakin onu koruduklarına göre arabada ki kişileri kurtarmaya ya güçleri yetmedi ya da zamanında olay yerinde değildiler. Zamanında orada olamamaları daha muhtemel çünkü kızı kurtarmaya güçleri yetmiş hem de öldürmek isteyenler orada olmalarına rağmen. Bu da onları güçlü kılar."

Telefonun çalmasını dahi umursamıyordu. Tekrar ve tekrar çalan telefon bahçede ki az çok kişiyi de rahatsız etmeye başlayınca bakışlarını delikanlıya yönelttiler. Üzerindeki baskıyı hissedince öfkeyle verdiği nefesi ardından telefonu açtı.

"Nereye kayboldun Boran, Polis seni istiyor!"

Elleriyle saçlarını karıştırdıktan sonra hırsla ayağa kalktı ve boynunu sağa sola eğerek çatırdattı. Çimenlerden hastanenin kapısına kadar giden taşlık yola adımını attı ve hızlıca hastanenin kapısına vardı. Kızın tedavi edildiği kapının önünde ki polislerle konuştuktan sonra hastanenin misafir odasına gitti. Kapıyı kilitledikten sonra pencereyi kapattı ve perdeyi de çekti.Duş almak için üzerindekileri çıkardı ve banyo dolabından aldığı havluyu kapının arkasında ki askıya astı. 

Su bedeninden aşağıya akarken sıcaklığından buharlaşan tanelerin yoğunlaşması camda izlerini bırakıyordu. Kapının altından sinsice giren soğuk havanın önce ayaklarında sonra bacaklarında ürpertiye neden olurken derin bir nefes aldı. Yavaşça suyun altından çıktı ve ağır adımlarıyla kapının arkasında ki havluyu aldı. Beline sardıktan sonra  usulca kapıyı açtı ve içeriye baktı. Hemen banyo dolaplarını karıştırdı ve  keskin herhangi bir şey aradı. Tek bulduğu tırnak makasının törpü kısmıydı. Dudaklarını ıslattıktan sonra yatağa bir kağıt bırakmakta olan adamın arkasından yaklaştı ve gırtlağına dayadı:

"Seni kim yolladı?"

"Mesaj göndermek için geldim. Herhangi biriyim, silahsız birisini öldürecek değilsin, beni tutsak edebilmen için de pek de uygun sayılmazsın değil mi?"

Öfkeli bakışlarını bir an olsun adamdan ayırmayan Boran, alt ve üst dişleri arasında dudağını kıstırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra adamın kulağına daha da yaklaştı ve fısıldarcasına:

"Söyle bakalım mesaj neymiş?"

  "O gün ölmediğin için lanet okuyacağını söylemiştim. Bu daha başlangıç, kızın elinde olduğunu biliyorum unutma hırsızların tek bir cezası vardır delikanlı, oda ölünceye kadar işkence..."  

"Gene aynı kişilerden öyle mi? Aslan dövmeli adamla aynı kişiden emir alıyorsunuz. Söyle o patronuna beni gelip alsın, durduğu kabahat!"

Boran usulca  adamdan uzaklaştıktan sonra, pencereden usulca kaybolan siyahlara bürünmüş adamı izledi.  Öfkesi her halinden belli oluyordu...

Uzun süren yolculuğun ardından vardığı villanın kapısından içeriğe girdi. Kapıyı açan hizmetçiyi iteleyerek: "Çekil." İçeriye girdi ve merdivenleri hızlıca çıktı. Kapıdan içeriye girdiğinde masanın en başında beyaz gömleğinin kollarını sıyırmış yemeğini yiyen Bay Turner'ı gördü. Baş selamını yaparak yanına gitti ve Bay Turner:

"Otur, Mark"

Sağ tarafında ki boş sandalyeye oturan Mark yüzünde ki kar maskesini çıkardı. Mavi koyu gözleri ve beyaz tenine eşlik eden sarı saçları onun İngiliz olduğunu ifşa ediyordu.

"Dediğinizi yaptım, mesajı ona ilettim. Onunda size bir mesajı var: Söyle o patronuna beni gelip alsın, durduğu kabahat!"

Tabağında ki biftekten bir lokma ağzına attıktan sonra zevkle çiğnedi.

"Öncelikli konumuz bu değil. Sıra elbet ona da gelecek.Kızı kaçıranların Rusların olmadığı çok net. Ruslar ve bizden başka kişilerin olduğu aşikâr. Paul'a da söyledim. Dedektif Bay Duruhan doğrudan kızı kaçıranları aradığından dolayı üçüncü kişi onu yakından takip ediyordur. Ve tabi üzerine bizim bizi ifşa edecek delilide ona yollamamız neticesinde ilk hamleyi onlar yapacak. Bize de düşen beklemek. Tabi o esnada kızı almamız lazım Mark. "

Sandalyesinde dikleşen Mark, ellerini bacaklarının üzerine koydu ve bir süre masanın üzerine baktı. Derin bir nefes aldıktan sonra:

"Kızı bu kadar değerli kılan nedir?"

"Bizim dünyamız için çok önemli bir bilgiye sahip. Şimdi işinin başına geç."

Usulca masadan kalkan Mark derin bir nefes alarak sandalyeyi masaya konumlandırdı. Kapıdan çıkmasına az kala:

"Mark."

"Efendim Bay Turner."

"Adamımızı kurtar ve oraya şu notu koy."

Masanın üzerine attığı kâğıdı almak için geri dönen Mark, kâğıda elini uzatırken, Bay Turner elini Mark'ın elinin üzerine koydu:

"Unutma Mark, kızın saçının tek bir teline zarar gelirse, seni gebertirim."


İlk Davam: Kuyu PrensesiWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu