"Ben yeni bir tane daha almaya gidiyorum" dedim giydiğim topuklulara lanet ederek. Düzgün yürüyemiyordum ve hala kalbimdeli acı da geçmemişti. Garsona yaklaştım ve sert bir şeyler vermesini istedim. Yüzüme baktı.

"Vişne veya portakal suyumuz da var" dedi. Yanaklarımın ısındığını hissettim. Yanıma bir adam yaklaştı ve

"Bayan ne istiyorsa ver. Benden" dedi ve bana göz kırptı. Zack in söyledikleri kız onun kucağına yerleştiği an aklımdan çıkmıştı ve bir an Zack e baktım ve göz göze geldik. Yüzüme onunki gibi pis bir sırıtış yerleştirdim ve bana içki ısmarlayan adama döndüm;

"Teşekkür ederim" dedim. Masumca bir şey söylemek en mantıklısıydı.sonuçta teşekkür etmekten kötü bir anlam çıkamazdı ya..

Garson içkimi verdi ve ben arkamı dönüp masaya gidecekken bana içki ısmarlayan adam beni barla arasına sıkıştırdı. Masaya bir göz attığımda zack orada yoktu. Beni burada bu azmış adamla bırakıp gitmiş miydi.? Beni buraya getirdikten sonra yüzüstü mü bırakacaktı ?

Gerçekten ona güvenmiş miydim yani! Salak olan bendim! Ailemle yaşanan onca olaylardan sonra hala erkeklere güvenebiliyor muydum gerçekten! Bu tamamıyla benim aptallığımdı.

Adam bana iyicene yaklaşmaya çalışırken

"İçkini içmeyecek misin güzelim?" diye sordu. Tam o sırada Adamın ağırlığını üzerimde kaybettim ve biri elimdeki içkiyi alıp fondipledi.

"İçki için teşekkürler" dedi Zack ve adamın suratına okkalı bir tokat geçirdi. Bir iki tekme ve kafadan sonra adam hareketsiz kaldı. Ben kavgayı izlerken herkes her zaman olan bir şeymiş gibi hiçbir şey yapmıyorlardı. Zack kolumdan tuttu ve kapıya doğru sürükledi. Araba sanki hiç gitmemiş gibi kapıda duruyordu. Hemen kapımı açtı ve beni arabaya soktu. Yerini aldı ve gaza bastı . Sinirliydi. Bunu yaydığı enerjiden hissedebiliyordum ama illa aura okumak yok derseniz de gözlerine bakmak yetiyordu. Simsiyah kesilmişti o gri ve yeşil arası olan gözleri. Otoparka geldiğimiz zamana kadar fark etmemiştim ama asansörde iyicene belli olmaya başlamıştı ten renginin değiştiği. Hafif morartı hafif yeşilimsi hastalıklı bir renge dönmüştü ve ayakta zor duruyor gibiydi. Alnından da ter akıyordu. Asansördeyken elini omzuma attı ve o zaman gerçekten kötü olduğunu anladım. Cebinden anahtarı aldım ve kapıyı açtım. Yediği bir şey olsa beraber yemiştik, bana da dokunurdu ama sadece o etkilenmişti. Aklıma Zack in beni uyarışı ve o adamın bana ısmarladığı içki geldi. Olabilir miydi?

 Hemen banyoya kadar sürüklemeye çalıştım çünkü çok ağırdı ve taşıyamıyordum. Bilinci daha açıktı. Klozetin yanına çöktük ve onu kusturmaya çalıştım. Eğer o içkinin içinde gerçekten ilaç varsa bu şekilde çıkması daha kolaydı. Kusmaya başlaması iyiye işaretti. Sırtını sıvazladım. Kusması durunca ayağa kaldırdım. Öküz gibi ağırdı valla. Hemen lavaboda yüzünü yıkadım. Ateşi vardı sanırım. Bu kötü haberdi işte. Onu bu banyoya sokmam için fazla ağırdı. Tuvaletten çıktık hemen yattığımız odaya oturttum ve üstündeki pis kıyafetleri çıkarmaya başladım. Bir yanda yarı açık yarı kapalı gözlerle beni seyrediyordu. Ellerim titremeye başlamıştı. Bluzunu çıkarırken titreme problem olmamıştı ama pantolonunu çıkarırken bir ah'ladı ve

"Tamam, ben çıkartırım" dedi. Bende o boşluktan faydalanarak dolaptan temiz bir t-shirt ve eşortman altı çıkardım. Bluzu hemen giydirdim ve pantolonu giydirmeyi deneyecektim ki elimden aldı.

"Ben hallederim. Beni mahvediyorsun" dedi. Zaten titriyordum. Pantolon olayından da kızarmıştım kim bilir şimdi rengim neye dönmüştü. Mutfağa gittim ve o sırada kapıyı bir hız içeri girerken açık unuttuğumu fark ettim. Anahtarı aldım ve kapıyı kapattım. Tamam, içimdeki bütün hisler onu böyle bırakmamam gerektiğini söylüyordu ama anahtarın bende olması oyunu değiştirirdi. Anahtarı sessizce mutfak tezgâhının altına attım ve büyük bir bardağa su koydum. Hemen Zack in yanına gittim daha kötüleşmiş kendini bırakmış ve çökmüş görünüyordu.

"Zack kendine gel hadi aç gözlerini ve şu suyu iç" dedim. Gözlerini şaşkınlıkla açtı ve bir elimdeki suya bir gözlerime baktı. En sonunda karar verip elimdeki bardağı aldı ve suyu içti. Su iyi geldi sanırım çünkü çökmüş gibi olan hali geçmiş ve kendine gelmeye çalışıyor gibiydi. Elindeki bardak boşalınca elinden aldım ve yeni bir bardak getirdim. Dejavu oldum diyebilirim. Gene önce bardağa sonra bana tekrar bardağa ve sonra tekrar bana baktı ve elimdeki suyu aldı ve içti. Dejavu hissinden kurtulmak için kafamı iki tarafa salladım o sırada beni yatağa, üstüne doğru çekti. Öyle bir pozisyondaydık ki üstümüzdeki kıyafetlere rağmen birbirimizin sıcaklığını hissedebiliyorduk. Yanı ben hissediyorsam o da hissediyordur. Uzun bir göz göze seansından sonra beni üstünden çekti ve yanına yatırdı. Sıkıca sarıldı ve

"Kapı sesini duyunca beni bıraktın sandım. Gittin sandım." Dedi. Hastalığı daha mı kötüye gidiyordu acaba. Hastalıktan böyle konuşuyordu büyük ihtimalle. Şöyle bir ateşine bakar gibi yaptım. Güldü. Düşündüğümü anlamıştı herhalde.

"Ben buradayım. Sende iyisin. Ateşin düşmüş gibi" dedikten sonra ona hafif sarıldım.

Eğer gittiğimi sandıysa demek ki mutfakta anahtarı sakladığım zaman bir şey duymamış demekti.  Bu iyiye işaretti. En azından tutsaklık durumunu sıfırlar gibi olurdu ama ya sabah kalktığında anahtarın nerede olduğunu sorarsa ne diyecektim? Kayboldu desem çilingirle anahtarı değiştirirdi. Öyle bir koşulda anahtarın varlığı bir işime yaramazdı. Kafamın üstünde yanan ampulle müthiş bir fikrim olduğunu anladım. Sabah o uyanmadan evden çıkıp sokağın köşesinde gördüğüm çilingire uğrayıp anahtarı kopyalatacaktım. 7/24 tabelasını gördüğüme emindim gerçi. Uyuduğuna emin olduğumda çıkıp bu işi halledebilirdim. Şöyle bir nefesini dinledim.  Düzene girmiş gibiydi ama hala ateşi vardı. Titremekten çıkaramadığım sonuç olarak kendisi çıkarttığı pantolonunun içinden biraz para aldım. Mutfaktan anahtarı aldım ve evden sessizce çıktım. Çilingir açıktı ve 5 dakikadan kısa sürede işimi halletti. Bir sokak ileride eczane tabelası görünce bir şansımı denemek istedim. Ve şansıma bu gece onlar nöbetçiydi. Hemen durumu anlattım kavgadan filan bahsetmedim tabiyki. İçki içtiğimizi kustuğunu ve ateş olduğunu söyledim bana bir ilaç verdiler ve hemen eve geldim. İçeri sessiz bir şekilde girdim. Yedek anahtarı yanıma aldım ve orijinal anahtarı kapının üzerine bırakıp kilitledim. Yedek anahtarı hemen mutfaktaki yere sakladıktan sonra ateş düşürücüyü elime aldım ve dolu bir bardakla tekrar odaya gittim. Gene o çöküntü vardı üzerinde ama eve ilk geldiğimizden bir adım daha iyi gibiydi.

"Zack herhangi bir ilaca alerjin var mı?" diye sordum tedbir amaçlı. Bazı insanların antibiyotiklere alerjileri vardı ve içince çok kötü şeyler oluyordu.

"Iıııım" diye bir ses çıkarınca tekrar sordum

"Herhangi bir ilaca alerjin var mı Zack?"

"Yok. Niye ki?" diye sordu yarı uyanık bir şekilde.

"Zack uyan ve şu ilacı iç"

"Tess ne saçmalıyorsun sen" Adımı ne güzel söylemişti öyle. Elimi alnına koydum. Yanıyordu. İlacı içince kendine gelirdi. İçimden şeytani bir kahkaha attım.  Madem uyanmıyordu bende kötü oynardım.

TutsakWhere stories live. Discover now