24: SATILIK EV

En başından başla
                                    

***

"Hafta sonu İzmir'e gidebilir miyim? Annemi ziyaret etmek istiyorum." diye sordum.

Babam ve Ceyda olanlardan sonra ilk uçakla tatillerine ara vermiş ve İstanbul'a dönmüşlerdi. İzmir'deki evimizde annemin eşyaları kolilenmiş ve bodrum katına kaldırılmıştı. Toz tutmuş eşyalara göz atıp işe yarar bir şeyler bulup bulamayacağıma bakmak istiyordum.

Babam kahvaltı sofrasında okuduğu gazeteden gözlerini kısa süreliğine ayırdı ve okuma gözlüğünü çıkararak boynundan sallanmasına izin verdi. "Yaz başlangıcına kadar eve dönemeyeceğini biliyorsun." Gazeteyi katlayarak masanın kenarına koydu.

Umutsuzluk içinde iç çektim. "Biliyorum ama onu görmeyi gerçekten çok istiyorum." diye ısrar ettim.

 Sert kahvesinden bir yudum aldığında yüzünü ekşitti. "Olmaz." dedi tekdüze ses tonuyla.

Elimdeki çatal ve bıçağı daha sıkı tutarak öfkelenmemeye çalıştım ve "Neden?" diye sordum.

Babam abartılı bir şekilde nefes verdi. Çikolata kahvesi gözlerini suratıma dikerek "Çünkü küçük hanım hala pervasızsın. Geçen gece sana bir şey olduğunu düşündük ve apar topar Türkiye'ye döndük. Keyfi şekilde başıboş ortalarda dolandığını büyük bir rahatlıkla söylüyorsun. Dünya etrafında dönmüyor. Büyü artık." diye söylendi.

Ellerimi yumruk yaptım ve kaşlarımı çattım. Gerçeği bilmiyordu. O gece neler yaşadığımı bilmiyordu. Çatal ve bıçağı masaya bırakarak ayağa kalktım. "Yaşadığım dünya Engin Ertürk'e ait. Bu yüzden asla benim etrafımda dönemeyecek zaten." Odama çıkmaya yeltendiğimde.

Babam elindeki çatalı sertçe bıraktı ve tabağa çarpan çataldan çıkan titreşim sesiyle irkildim. "Otur!" diye emretti. Kısa bir süre içinde emrine itaat etmeyince "Otur!" diye tekrar etti. "On sekiz yaşını doldurmuş olman umrumda bile değil! Burası benim evim ve benim kurallarım geçerli." Ses tonu yoğunlaşmıştı. Alnındaki damar belirginleşiyordu. "Bu çatı altında yaşadığın sürece benim kurallarıma uymak zorundasın. Reşit olman umrumda değil. Otur, kahvaltını yap ve okula git!"

Babamın yapmazsam hayatımı kabusa çevireceği emirlerine istemeyerek itaat edip kahvaltımı tamamladıktan sonra okula gitmek için hazırlandım. Berkay arabasının içinde ön kapıda bekliyordu. Hala babamla olan anlaşması geçerliydi ve beni okula götürüp getiriyordu.

Arabaya bindiğimde "Senin için endişelendim." dedi ve arabayı çalıştırdı. Ön camdan yola bakıyordum. Emniyet kemerini takmadığım için çıkan sinir bozucu ses kulağımı tırmaladığında "Beni orada beklemeni söylemiştim." diye söylendi. O gece telefonumu kaybetmiştim ve Berkay'la haberleşememiştik.

Emniyet kemerini bağlarken sesli bir şekilde nefes verdim. "Polislere ve babama yalan söylemek zorunda kaldım."   diye itiraf ettim.

Ani bir fren yaptığında öne doğru sendelendim.

"Ne? Yani dolaşırken yolunu kaybetmen yalan mıydı? Polise yanlış ifade mi verdin? Neden?" diye sordu. Koyu mavi gözlerinde  endişe vardı.

İç çektim ve gözlerimi kaçırdım. "Şu kafeden ayrıldığım adamlar..."

"Görgü tanıklarının tarif ettiği." Bunu daha çok soru sorar gibi söylemişti.

Başımı salladım. "Beni zorla arabaya bindirdiler ve terkedilmiş bir binaya götürdüler." Olanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken kalbim hızla atmaya başladı.

Gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ne?! Ne istiyorlarmış?"

"Bilmiyorum. Mikroçip hakkında bir şeyler sorup durdular."

BEYAZ KUMRUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin