[ twenty five ]

970 212 28
                                    

yoongi, 

gayoung dün

çok tuhaf davrandı.

durmadan aynı şeyleri

söyleyip durdu,

ona yardım da edemedim,

yardıma ihtiyacı var mı diye sorduğumda

sadece gülümsedi ve

ben daha da gerildim.


"sen olduğunu biliyorum, hanuel.

yanılmam imkansız. bu sefer değil."


anlamıyorum, yoongi.

ne demeye çalışıyor?

yoksa bilmeden

ona bir şey mi yapmıştım?

ya da 

kişilik bölünmesi falan mı yaşıyordum?


"hanuel-ah,

yirmi üç numaralı masadaki kadın

sonunda

seni sordu,"

taehyung arkama geçip

mutfağa girmeden önce

göz kırptı.


yirmi üç numaralı masadaki

kadın mı?


kaşlarımı çattım ve

derin düşünceler içerisinde

tezgahtan ayrıldım.


saat öğlenin dördüydü,

neyse, 

bu saatte buraya

çok fazla insan uğramazdı.


yirmi üç numaralı masada

oturan kadın,

gayoung'un ta kendisiydi

(seninle ilk tanışmamızda

oturduğumuz masa, yoongi.)

ve yine

seninle ilk tanıştığımız günkü gibi

önünde bir kitap açıktı.


ona yaklaşırken,

bir deja vu'nun içinde bulunduğumun

farkına vardım.


"gayoung," dedim.

bana baktı, o an gözlerimiz buluştu,

ve gülümsediğinde

mükemmel dişleri ile . . .

diş etleri ortaya çıktı.


güzel gülümsemesini

ilk görüşümdü,

midemde de 

garip bir his oluştu.


"hanuel! hanuel-ah,"

karşısına oturmamı

işaret etti ve

ona ayak uydurdum,

ama kafam hâlâ karışıktı.


"geciktin," gülümsediğinde,

kalbim hızla çarpmaya başladı.


"anlamadım," 

mırıldandım,

"ne için geciktim?"


gözlerini devirdi ve

yüzünde yumuşak bir ifadeyle

bana baktı.

"aptal,

randevumuza üç yüz yıl geciktin."

-

y/n: [çığlık atar]


lifetimes | yoonseok [TR]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin