Genç kız dişlerini ve yumruklarını sıkarak yıkılan parçalanan tuğlalarından güç almaya çalıştı, o duvarlar bir zamanlar çok sağlamdı. Kuşkusuz ki birkaç saat sonra o duvarlar eskisinden çok daha sağlam olacaktı ve genç kız da eskisinden daha acımasız olacaktı. Annesi ister diye yine iyi görünmeye çalışacaktı ama asla iyi olamayacaktı. Hiç iyi olamamıştı.

"Deniz," Genç kızın fısıltı olarak çıkan sesi, içindeki yangının çatırtılarını taşırken genç adamın gri gözleri yağmur toplamaya başlamıştı. "Annem," Konuşamadan hıçkırıklara boğulan genç kızı hemen güçlü kollarının arasına alarak sarmaladı. Genç kız başını kuzeninin göğsüne yaslayarak, ona huzuru anımsatan kokusunu içine çekti. Hıçkırıklarıyla sarsılan bedenini durdurabilmek için güçsüzleşen kollarını kaldırarak kuzeninin kasla çevrili sert ama huzur dolu kollarına tutundu.

"Sedef Kalyon'un yakınları?"

Genç kız duyduğu soru içeren hitapla tüm yıkılmışlığına rağmen biraz önce kollarını tuttuğu kuzeninden yardım almadan hızla ayağa kalkarak elinde bonesini ve maskesini tutan doktor olan adamın yanına gitti. Bu zamana kadar umut etmemiş olmasına rağmen tüm benliğiyle inanarak umut ediyordu, annesi iyi olacaktı.

"Ben kızıyım." dedi, sesinde her zamanki ifadesizliğin yerine elle tutulacak kadar somutlaşan acı vardı. Sol gözünden akan bir damlayı ön görerek başını sola çevirdi ve sıcacık damlayı parmaklarının arasına hapsetti, acılarını göğüs kafesine hapsettiği gibi...

"Sedef Hanım geldiğinde bilinci kapalıydı." diyen doktor genç kızın gözlerinde gördüğü ateşle bir an duraksadı, o gözlerde büyük yangın vardı. O ela gözlerde İzmir yanıyordu. Bir zamanlar ona hakaret eden herkesi gözlerinde yakıyor, korlarını kalbine basarak kavlatıyordu ve küllerini çekinmeden kavlanan kalbine katıyordu. O Asi'ydi.

"Şimdi?" diye sorarcasına konuştu dişlerinin arasından. İçinde olan zelzelede sallanan duvarların ve yere düşen tuğlaların, parçalanan camların seslerinden kendi sesindeki tehditi duymadı. Duysa da bundan bir an çekinmezdi, hastaneyi yakmaktan bir an çekinmezdi.

"Hasta komaya girdi, üzgünüm."

Yer düşen bir damla... Zemindeki mermere izini bırakacak kadar sıcak, genç kızın içindeki harla yanan yangın ruhunu yutarak yok edecek kadar güçlüydü. Ayaklarının altında sallanan zemin taş üstünde taş bırakmamış genç kızın acılarla diktiği kalın, aşılmaz duvarlarından kalan son parçaları da yerle bir etmişti.

Duvara vurulan bir yumruk... Yeşil gözlerinden akan damlaları silerek saklandığı duvarın arkasından çıktı. Canı gibi saydığı iki kişinin biri içeride yatan kadındı, sevdiği kadındı. Diğeriyse kuzeninin zorla ayakta tutmaya çalıştığı onu tanımayan kızdı, kızıydı.

Zemini atılan her darbe hayatlara atılıyordu. Bir kadın komaya giriyordu, genç bir kız on yedi yaşının sonunda olmasına rağmen ilk kez babasını tanıyordu. Adımlarını genç kızın önünde durdurarak sebep olduğu yaralardan habersizce kızına baktı. En büyük yaraların, duvarların sebebiydi.

"Mira," diye fısıldadı karmakarışık olan duygularıyla, kalbinin hızla çarpışı kulaklarında yankılanırken yıkıntıları göremeden genç kızın gözlerine baktı. Tüm gerçekliğiyle karşısında duruyordu, yıllarca uzaktan izlemesinin yerine karşısında durması, biraz önce duyduğu acı habere rağmen dudaklarında şeffaf bir gülümsemesinin oluşmasını sağladı.

Genç kız adını söyleyen tanımadığı adama yorgunca baktı, kalın aşılmaz duvarları çoktan yıkılmıştı fakat gardları varlığını korurken kaldırmaya gücü yoktu. İçinde kalan son gücü karşısındaki adam gözlerinden akan damlaları görmesin diye onları durdurmakta kullanmıştı. Ağlayabildiği zamanlarda bile gözyaşlarını sadece kuzeni görmüştü ve öyle kalmasını istiyordu.

ASİWhere stories live. Discover now