Hallucination

93 11 32
                                    

Sanırım deliriyorum. Bunun başka bir açıklaması yok.


Elimi uzatıyorum, O fazlasıyla gerçekçi.

Sanki bütün herşey kötü bir kabusmuş da hayatımdaki tek gerçeklik O'ymuş gibi.

Bana hafiften gülümsüyor, gülümsemesi bile o kadar gerçekçi ki...

Gözlerinin içine bakıyorum. Ve gülümsemesine karşılık veriyorum.

Buraya kapatıldığımdan beri gördüğüm tek güzel şey, O.

Ardından sessizliği bozuyorum.

-Sen kimsin?
-Hiç.

Hiç diyor sadece.

-Ben hiçlikten gelen hiçkimseyim.

Sözlerine anlam veremiyorum ama üstelemiyorum da.

-Peki burada ne arıyorsun?

-Senin için geldim.

Yüzümü yere iyorum ve kendime acı gülümsememi sunuyorum. Boğazımı yırtan yumruyu da geri gönderdikten sonra imalı bakışlarımı O'na dikiyorum.

-Yalan söyleme. Beni hiç kimse umursamaz. Aylardır buradayım ve kimse beni aramadı, sormadı, bulmadı.

Gözlerimden istemsiz olarak dökülen yaşlar konuşmamı yarıda bırakmama sebep oluyor. Sessiz gözyaşlarım artık hıçkırıklara dönüşüyor.

Ve O...beni kollarının arasına alıyor. Hiçbir şey söylemiyor. Sadece...benimle birlikte ağlıyor.

Aylardır çektiğim acılar Onunla son buluyor sanki.

Gözlerinden akan sıcak gözyaşları, tenime düşüyor.

O, benimle birlikte ağlıyor.

Aylardır ilk kez samimi biriyle karşılaşıyorum.

Sonra yine kabusum geliyor, bana yemek vermek için ve O bir anda kayboluyor. Etrafıma bakınıyorum ama göremiyorum. Salak adam tabağı önüme uzatıyor ve karşımdaki koltuğuna oturuyor. Beni yemek yerken izlemekten zevk alıyor olmalı.

Buraya geldiğimden beri bu ne olduğunu bilmediğim şeyi yemek zorunda kalıyorum. Yeterince zayıfladım ve çok açım yani yememek için başka çarem yok.

Midemin bulanmasına rağmen tabağımı bitiriyorum. Ardından gözlerimden yaşlar süzülürken annemin yaptığı yemekleri anımsıyorum. Ne zaman sebze yemeği yapsa tabağımı bitirmem için başımda beklerdi. Hele o balıklar, annem mutfaktan bir adım uzaklaşsa hemen onları sokak kedilerine vermek üzere bir torbaya aceleyle doldururdum. Şimdiyse böyle şeyler yaptığım için pişmanım. Eğer bilseydim, eğer böyle olacağını bilseydim, ailem, onları üzmezdim. Bu düşüncelerle beraber anneme olan özlemim bir kat daha artıyor.

Beni düşüncelerimden ayıran şey adamın kapıyı çarpma sesi oluyor. Ardından kilit sesi de duyuluyor. O gittikten sonra dizlerimi kendime çekip yeniden ağlamaya başlıyorum.

O sırada yine geliyor. Artık alışıyorum, bu şekildeki gelgitlerine. Garip geliyor karşımdaki ne tür bir varlık ki aynada yansıması gözükmüyor!?

-Bir adın yok mu?

-Bana isim vermek ister misin?

Mint rengi saçları şekere benzediği için 'Suga' diyorum, soğuk suratının aksine sıcak bir kalp taşıdığı için.

Mint rengi saçları şekere benzediği için 'Suga' diyorum, soğuk suratının aksine sıcak bir kalp taşıdığı için

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-Suga.

Ona koyduğum ismi tekrarlıyor.

-Bunu sevdim.

Ve gülümsüyor. O an, içinde kaybolmak istediğim o an, kalbimin buz tutmuş bütün hücreleri teker teker çözülüyor ve ben yaşadığımı hissediyorum.

Aynalarda yansıması gözükmeyen bu garip adam, hoşuma gidiyor.

Yanımda oturarak bacaklarını uzatıyor ve bacağına yatmamı istiyor. İtiraz etmiyorum.

Ardından o yumuşak sesiyle benim için slow bir şarkı söylüyor ve yavaşça saçlarımı okşuyor, tıpkı babam gibi.

Yorgun göz kapaklarım Suga'nın sesine esir olarak yavaşça kapanıyor.

Bu adamın dizlerinde huzuru hissediyorum...

MirrorWhere stories live. Discover now