Five '' Over? ''

51 1 2
                                    


''Kalbimin paramparça olma sesini duyabiliyor musun, hissedebiliyor musun.. Kollarımın arasına alıp saatlerce ağlayabileceğimi de hissediyor olmasın.'' 

 Düşünmek için kalan koca bir günüm vardı, o bir günden geriye kalan 6 saat daha vardı, benim ise yaptığım elimi masaya dayayıp saatlerce nasıl bu hale düştüğümü düşünmekti. Normalde şuanda evimde oturup tüm zamanımı uyuyarak geçiriyor olmam gerekirdi, herkesten uzakta. Yalnızca ben.  

× × ×

Chin Hwa ve onun ''uyan'' diye seslenmesi üzerine başımı yasladığım duvardan kaldırarak bakışlarımı ona yönelttim.

''Dışarı çıkıp hava al. İyi gözükmüyorsun.''

Bir şey demeden oturduğum koltuktan kalkıp kapıya doğru yöneldim aynı anda mırıldanarak konuşmaya başlamıştım.

''En azından daha ölmedim.''

 Mırıldanmaya devam ederek kendimi hastaneden dışarı atmıştım çoktan. Fazla aydınlık ortam gözlerimi kamaştırmıştı. Başımı yere indirip küçük adımlarla çardağın olduğu yere geldim. Kendime uygun bir yer seçip oturduktan sonra elimi sağ cebimin üstüne koyup telefonumu kontrol ettim. Aynı yerde olduğunu öğrendikten sonra saate bakmak için cebimden çıkardım. '' 12:59''  6 saatin dolmasına sadece 1 dakika kalmıştı ve ben daha ne yapacağımı bilmiyordum. Her şekilde onlardan ayrı kalacaktım. Dayanamazdım, dayanamazlardı. Sanırım.. Yeniden telefonun tuş kilidini açıp saate baktığımda ''13:11'' yazısı vardı. Evet şu an 6 saat dolmuştu ben ise öylece oturuyorum, saniyeler önce verdiğim kararla hiçbir şey yapmadan beklemeye karar verdim. O çatlak umurumda bile değildi.

Derin bir iç çektikten sonra çardaktan çıkıp giderek yeniden odaya gelmek için hastaneye girdim. Etrafta koşuşturan endişe dolu hemşireleri görmek olağan dışı bir şeydi ve Chin Hwa'ın koşarak yanıma gelmesi.

'' Daehyun.. Niye bu haberleri sürekli ben vermek zorundayım, yoruldum.'' 

 Bunu  demesi bile bir çok şey anlamama sebep olmuştu. Koşarak 1 kat yukarıda bulunan odaya geldim. Kapının önünde kalabalık hasta, hemşire ve doktorlar.. Koşmayı bırakmıştım, bu sefer hızlı  adımlarla odaya geldim. Önümde duran insanları geçtikten sonra içeri girdim. Aynı korku, aynı endişe ile odaya girdim. Dizlerimde hissettiğim uyuşukluk ile yere çömeldim. Gözlerimde biriken ve uzun zamandır dökmeyi beklediğim gözyaşlarımı serbest bıraktım, kendime olan öfkemden bağırmaya başlamıştım. Yine yapmıştı yapacağını. Ama onları nasıl... Öldürebilirdi.. 

 × × ×

 Aradan geçen 15 dakika sonra kendime gelmiştim, biraz bile olsa öyle olduğunu düşünüyordum. Yeniden kapının kolunu çevirerek içeri girdim. Bakmaya bile korkuyordum çünkü aynı şey olacaktı ama yinede içeri girmiştim, ilk önce annemin yanına gittim. Yatağın yanındaki boşluğa gelip dizlerimi yere koydum, elini tuttum. Bu eli son tutuşum. En sevdiğimi ikinci defa kaybedişim. 

''Beni affet. Sadece.. Böyle olacağını bilmiyordum. Seni seviyorum, beni affet.''

Elini karnının üstüne yerleştirmiştim, odaya girmeden önce ağlamama sözünü tutamamıştım, yine. Dudaklarımı alnına getirip bir öpücük bıraktıktan sonra arkamı döndüm. Daha da fazlalaşmıştı şimdi. Min Ki'nin yanına gelip ellerini tuttum aynı anda başımı ellerine dayadım. 

''Küçük bir hata. Yıllar önce yapmamam gereken bir hata. Belki şimdi birlikte olurduk. Sen bu halde değil, ben bu halde değil. Seni hak etmediğimi bir kez daha anladım. Ben seni ne kadar istediysem benim sana layık olmadığımı bugün daha iyi anladım ama bunun için geciktim. Bırakmam imkansızdı seni. Hala da öyle. Seni seviyorum ve hep seveceğim. ''

 Başımı yasladığım ellerinden kaldırıp ayağa kalktım elimi yanağına yerleştirdikten sonra dudaklarımı dudaklarına bastırıp küçük bir öpücük bırakıp kendimi geri çektim. Başımı sürekli bir sağa bir sola çevirip ikisine bakıyordum, bu hale onları ben getirdim. Sadece ben yaptım bunu. 

 Farkında olmadan gelen Chin Hwa'ın koluma girerek dışarı çıkmamı sağlamasıyla kendimi odadan dışarı atmıştım ama bu sefer dikkatimi telefon almıştı. Mesaj gelen telefonumu çıkardığımda bir şey olmamasına şaşırmıştım ama bildirim gelen telefonun sesi hala geliyordu. Diğer cebimde duran annemin telefonunu çıkarıp baktığımda bir şey olmadığı belliydi. Sesin geldiği tarafa döndüğümde yeniden odaya bakıyordum, içeri girip etrafa bakınmaya başladım. Dolapta duran çanta aklıma gelince onu masanın üstüne çıkarıp telefonu aramaya başladım. Yanılmamıştım ses bundan geliyordu. Telefon, benim yada annemin değildi. Mesajdan önce bir kaç yere bakınınca Min Ki'nin telefonu olduğunu anlamıştım. Gelen mesaja bakındım.

   [ YENİ MESAJ ]

nmlss: Sung Min Ki yani sevdiğin kadının oyunumuzdan haberdar olduğunu öğrenmiş oldun, Kim Dae Hyun. Sence o seninde oyunda olduğunu biliyor muydu?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 24, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

nameless//Where stories live. Discover now