Bölüm 4 -Üç Veda - III

7K 418 47
                                    


#Oscar and The Wolf - Ribbons#

Ayağa kalktığında bir süre bekledi Efkan. Etrafa bakınıyordu. Ortalığa saçtığı acılarını toplamaya çalışıyordu sanki ve beklediği her saniye boyunca boynundaki ilmek biraz daha sıkılıyor, taburesini tekmelemeye bir adım daha yaklaşıyordu. Sanki uçsuz bucaksız bir boşlukmuş gibi baktığı odanın her yanında dolaşan bakışları sonunda bana döndüğünde çatılmış kaşlarının ardında bariz bir acının omuzladığı bütün her şeyi geride bıraktığını gördüm. Gözleri, gözlerimin önünde son kez kontrolünden çıkarak kırpıştığında ve içinden taşmak üzere olan ıstırap dudaklarının kenarını kırıştırdığında, "Haklıydın," dedi. Ve burada haklı olan ben, ilk kez haklılık karşısında bu kadar ezildiğimi hissettim. "Dünyada benim için yeterince iyilik kalmamıştı. Senin için de kalmadı."*

Böylece bu onun son zaferi olmuş oldu.

Kapıdan çıkıp giderken onun için tek bir kelime bile harcayacak durumda değildim artık, hem zaten aralıktan içeriye süzülen geçmiş öylece gözlerimin içine bakarken, söyledikleri beni öfkelendirmiyordu bile. Karşısına dikildiğim o ana geri döndüm. Birkaç ay önce yaşanmış olmasına rağmen aynı zamanda hem dün yaşanmış gibi yakın hem de yıllar önce yaşanmış gibi uzaktı. Çok uzak gibi geliyordu çünkü o kısacık zamana birçok şey sığmıştı. Ve aynı zamanda çok da yakındı çünkü o süreçte yaşanan her şey o derece yok olmuş, o derece kaybolmuş ve gitmişti ki, sanki aslında hiçbir şey yaşanmamış gibiydi.

Şimdiyse yaşadığım ömrü biraz daha kısaltmalı, birkaç anıya daha veda etmeliydim. Efkan'ın söylediğine göre Koray beni çatıda bekliyordu. Koray'la ilgili anılardan da onları çatıdan iterek kurtulacaktım yani. O da seyirci olacak, belki unuttuğum birkaç tanesini daha atmama yardımcı olacaktı.

Son veda için sırtımı yataktan kendimi nefrete boğmama sebep olacak bir ağırlıkla kaldırabildim. Kredi kartını ve telefonu hastane önlüğünün üstüne giydiğim siyah deri ceketin fermuarlı ceplerine koydum, ayaklarıma asker botlarımı geçirdim. Müdahale sırasında yırtılıp atıldığını düşündüğüm tişörtümden başka yalnızca bir ceket ve kot pantolon kalmıştı bana. Gelip giden onlarca kişiye rağmen -çünkü her seferinde birden fazla yüz görmüştüm ve bu insanların birkaçı sözde beni önemsiyordu- yeni bir kıyafet getiren olmamıştı. En basit ihtiyaçlarımı bile doğru dürüst karşılayamayalı haftalar oluyordu. Dişlerimi hemşireden istediğim bir diş fırçasıyla fırçalamıştım ve hastane gerçekten temizdi de ama saçlarıma bir tarak girmeyeli yıllar olmuş gibiydi.

Buna rağmen aynadan yansıyan görüntü her zamanki gibi ciddi, kahverengi gözler boş fakat yine de belki biraz kararlılıkla bakıyordu. Silahı yastığın altından yatağın altına saklayarak odadan çıktım. Onu gittiğim hiçbir yere götüremezdim şu an.

Bizi biz yapan şeyler, korktuğumuz, sevdiğimiz, alıştığımız şeylerdi. Ve eski ben olmak, kesinlikle işe yaramıyordu. O yüzden karşıma hastanenin döner merdivenleri çıktığı zaman, asansörü, içindeki o insan kalabalığını ilk kez tercih ettim. Hastane önlüğünün dizlerimden aşağısını çıplak bırakmasına rağmen üstelik. Belki kimseyle göz göze gelmedim, henüz bunun için çok erkendi de ama sonunda bir yerden başlamış olduğumun bilincindeydim. Ve beni korkutan alelade ruhların hissettiği başarı ya da başarısızlık değil, hayatın damarlarımda gönüllü olarak dolaşmasına izin vermekti. Ancak o zaman zafere giden yolda tökezlerdim çünkü yaşama isteği çok kuvvetli olabiliyordu. Ölmesi gereken biri ise, yaşamanın bedelini karşılayamazdı.

Asansör gidebileceği son katta dururken, geri kalan kısmı yürüyerek geride bıraktım. Çatıya açılan metal kapıyı ittim ve yazın ılık havası gelişimi dostça karşılamasına rağmen, şehrin gürültüsünün ve ışıklarının altında ezildiğimi hissediyordum. İleride bir siluet, yavaşça bana yaklaşıyordu ve bu, bu maskeyi tanıyamadığım ilk sefer değildi.

Yıkımın İzleri (Ölü Doğanlar Serisi #2)Место, где живут истории. Откройте их для себя