Rüzgarın Olsam?/ One-shot

Start from the beginning
                                    

Kahkahayı bastığında rahatlayarak gülümsedim ona ben de.

"Aslında siyah daha asil duruyor sende, gözlerin gece parlayan bir yıldızmış gibi çıkıyor ortaya."

Ah, artık susmam lazımdı! Çünkü kızarma sırası Felicia'daydı. Boğazımı temizleyip kalktım ayağa, kitabı berjere bırakıp kapıya doğru yürüdüm telaşla.

"Hazırsan çıkalım mı?

dedim, Fel daha fazla kızarmadan. Bu haliyle çok sevimliydi ama onu utandırmak istemiyordum.

Kaykayıma uzanıp aldığımda kolumda hafif bir baskı hissettim.

"Yürüsek olmaz mı?"

Geri doğrulup Fel'e döndüm, yavru kedi gibi bakıyordu. Kıkırdayarak başımla onayladım onu, park o kadar da uzak sayılmazdı.

"Olur, neden olmasın?"

Önden dışarı çıkıp Felicia için açık tuttum kapıyı. Gülümseyerek dışarı çıkıp kapıyı kilitledi arkasından. Kolumu omzuna atıp onu kendime çektiğimde statik elektriğin Fel'in vücudundan çatırdayarak yayıldığını hissettim. Tüylerim diken diken olmuştu ama ona sarılmayı bırakmadım, acı vermiyordu. Şöminede çatırdayarak dans eden alev gibi içimi ısıtmıştı bu kıvılcım.

Kolum omzunda yürümeye devam ederken o kadar saçma konulardan konuşup gülüyorduk ki bir süre sonra konuların arasındaki bağlantıyı sorgulamayı bırakmıştım. Fel'le havadan sudan konuşmak bayağı eğlenceliydi, çok önemli bir şey anlatıyor gibi heyecanlanıyordu. O böylesine heyecanlıyken sıkılmak imkansızdı.

Yaklaşık yarım saat sonra varmıştık lunaparka. Mahşer yeri gibi bir kalabalık vardı. İnsanlar hız trenlerinde, gondollarda eğleniyorlardı. Panayırdaki kırmızı-beyaz tenteli oyun stantlarının önü ise ödülü kazanmak isteyen çocuklarla doluydu.

"İnsanlara bak, ne kadar da kalabalık burası... Hadi Sirius, dönme dolaba binelim mi?"

Heyecanla kolumu çekiştiren Fel'e baktım. Beni dönme dolaba doğru sürüklüyordu.

"Bu kadar çabuk mu? Panayırda gezmek istersin sanmıştım."

Dönme dolaba binmek isteyebileceği nedense aklımın ucundan dahi geçmemişti. Dolabın tepesinde olduğumu düşününce içimde taklalar attı midem. Hayal etmesi bile korkunç olan bu durum karşısında kalbim de alıp gitmişti başını. Korkumla hızlanan soğuk güz rüzgarı Fel'in suratına çarptığında titrediğini gördüm. Bedenimi kaplayan suçluluk duygusuyla hemen kendimi toparlayıp rüzgarı yakaladım ve kontrol altına aldım. Rüzgarın ona dokunmasına izin veremezdim, Fel anlamamalıydı bir terslik olduğunu.

Fel, dediklerim karşısında hüsranla bana dönerken dudaklarını büzmüştü. Neden bu kadar sevimli olmak zorundaydı ki?

"Panayırı da gezmek istiyorum ama dönme dolap bu Sirius! Gökyüzünü kucaklayabiliyorsun tepedeyken, rüzgarı hissedebiliyorsun."

Çocuk masumiyetinde sarf ettiği bu sözlere yalnızca gülümsedim.

"Rüzgarı her an hissedebilen birine söylüyorsun bunu, farkında mısın?"

dedim, tek kaşımı kaldırarak. Rüzgar bendim, benim içimdeydi. Onu hissedebilmem için yerden yükselmeme gerek yoktu.

Felicia gözlerini kısarak meydan okumuştu bana.

"Yoksa korkuyor musun Sirius?"

"Ben hiçbir şeyden korkmam. Sadece... Neden daha eğlenceli bir şeyler yapmıyoruz?"

Yalandı, yükseklikten ölesiye korkuyordum. Beden eğitimi dersinde bile tırmanma duvarına tırmanırken yarısından sonra midem bulanıyordu. Dönme dolapta neler olabileceğini düşünemiyordum bile. Belki Fel'in üstüne kusardım ve o da beni dolaptan aşağıya atardı. Kararsızlıkla kaşlarımı çatarken Felicia'nın kararını değiştirip panayıra doğru yürümeye başladığını gördüm.

Rüzgarın Çocukları Where stories live. Discover now