İLK KARŞILAŞMA YA DA ÇARPIŞMA;)

133 62 13
                                    

Geç kaldım. Kahretsin işte yine geç kaldım. Eğer okula her geç gelen içeri alınmasaydı işte o zaman kesin ilkokul mezunu olarak kalırdım. Ama bu sefer o Canan cadısı yüzünden oldu. Neymiş yok çıkmadan önce çöpü atayım yok anahtarımı alayım. Hayır zaten kadın bütün gün evde bir işi yok. (Eğer bütün gün oturup izdivaç izlemek ve oturduğu yerden toz almak işten sayılmıyorsa) Yani sırf bana iş çıkarmak için anahtarlarımı arattırdı. Hain kadın! Otobüsü de kaçırdım işte. Şimdi iki saat yürü Dalya. Kendime söylene söylene kalabalığın içinde adımlarımı hızlandırdım.

YAMAN

"Tamam Cem, raporları masaya bırakmayı unutma."

"Tamamdır patron. Sen de yaklaşık yarım saat sonraki toplantıyı unutma. Adamlar Londra'dan-"

"Ne zamandır işleri bana sen hatırlatıyorsun? Merak etme, ben hiçbir şeyi unutmam. Ama unutanı yakarım." Telefonun ucundan sırıttığını hissedebiliyorum. Bu adam hep böyle. Yüzüne karşı küfür etsen hala sırıtır.

"Ona ne şüphe. İş dünyasının korkulu imparatoru Yaman Korhan'dan kıssalar bölümünü es geçip kendi işlerime geçiyorum abicim." Sol dudağımın kenarı kıvrılırken arabanın aniden durmasıyla yine düz çizgi halini aldı.

"Hadi oyalanma." Telefonu kapatıp ceketimin iç tarafına koyarken şoför koltuğuna yöneldim.

"Bir sorun mu var Emre?" Genç şoförüm başını arka koltuğa yani bana çevirdi.

"Efendim, sanırım lastik patladı." Kahretsin, bir bu eksikti. Şimdi nasıl yetişeceğim bu toplantıya! Sinirle arabadan inip sertçe kapıyı çarptım. Ilık hava yüzüme çarparken benimle aynı anda inen Emre arka lastiği kontrol ediyordu.

"Efendim, patlak bayağı derinden. İsterseniz şirketten bir araba yollayayım." Etrafıma ve trafiğe göz gezdirdiğimde daha da öfkem kabardı. Trafik milim milim ilerliyordu ve şirketten gelen araba buraya gelene kadar ben oraya varırım. En iyisi taksi bulmak galiba.

"Gerek yok. Ben şuradan taksiyle geçerim." Karşı yola ve bulunduğum tarafa göz attım ama bir taksi durağı görünmüyordu.

"Hemen şu köşeyi dönünce bir durak var efendim." Emre'nin yönlendirmesiyle oradan hızla ayrılıp köşeye doğru yürümeye başladım. Aslında sabahları toplum içinde yürümeyi sevmem. Genellikle insanlar beni tanır, dik dik suratıma bakardı. Ünlü iş adamının burada ne işi var? Ya da inanmıyorum karşımda Yaman Korhan var gibi... Benim sabahım geceler. İnsanların azaldığı, hareketliliğin indiği geceler... Kendimi yarasaya benzetirim. Eskiden annemde beni ona benzetirmiş. Eskiden...

İçimden bunları düşünürken köşeye geldiğimi fark ettim. Gözümdeki gözlükler beni biraz olsun insan bakışlarından koruyor. Ya da ben öyle düşünüyorum derken bir şeye çarpmamla gözümdeki beni bakışlardan koruyan gözlük de, ceketimin iç cebindeki telefon da yeri boyladı. Bir bu eksikti.

"Ya önüne baksana kızım. Kör falan mısın?" Karşımdaki mavi gözlü, uzun sarı saçlı kız bana sinirli bakışlarıyla cevabını verdi.

"Asıl sen kör falan mısın? Bak bakalım sadece senin mi eşyaların düştü?" İşaret parmağıyla yerdekileri gösterdi. Camı çatlamış gözlüğümün yanında duran defter, iki tane yan yana duran telefonlar ve onların yanında duran küçük bir kalemkutu...

"Gördün mü? Tabi o boyla tepeden bakmak zor olur. Eğil de bak istersen?" Ukalaca bakan mavilerini benimkilere dikip son sözünü söylemesiyle devreler koptu.

"Tabi Allah bir boy vermiş gerisini koy vermiş." Daha fazla bu uyuzla vakit kaybetmemek için eğilip gözlüğüme uzandım.

"En azından bazılarınki gibi sırf çene vermemiş." O da hızla eğilince bu sefer kafalardan gümleme sesi geldi. Bu kız zarardan başka bir değil ya. Sinirle telefonu da alıp boş elimle kafamı ovdum. Off, bu nasıl bir kafa ya?!

"Off kızım sen beladan başka bir şey değil misin ya?!" Defterinin üstüne kalemkutuyu koyup ayağa kalktı.

"Bana bak zengin züppe, senin yüzünden epey vakit kaybettim zaten çekil şuradan bir de seninle uğraşmayayım." Beni kolunun tersiyle itip kendine yol verdikten sonra ayaklarını vura vura kalabalığa karıştı. Bense hala elimdekilerle kaldım. Bir kız beni tanımadı ve üstelikle bana 'zengin züppe' dedi.

Gözlüğümü takıp taksi durağına doğru yürümeye devam ettim. Benim adımda Yaman ise o küçük kızı bulup o kelimeyi ona yutturacağım.

*****

Toplantı bitmiş, kendi odama doğru geçiyordum ki Cem'in hızlı adımlarını duydum. Off şimdi hiç çekemem çenesini. Adımlarım hızlandı.

"Yaman Bey, bir dakika durur musunuz?" Evet, şirkette ayrıydık dışarıda ayrı. Bana burada farklı hitap etmeli değil mi?

"Sonra Cem..." Odamın kapısını açıp tam kapatacakken Cem aradan sıvıştı.

"Sana sonra dedim!" Sinirle deri koltuğuma geçerken Cem de kapıyı kapatıp karşıma geçti. Anlaşılan birazdan ona patlayacağım.

"Oğlum, sen iyi misin?! Adamlar Londra'dan gelmiş seni dinlemeye ama daha çok sen onları dinledin. Konuşman için resmen gözlerinin içine baktılar ya. Ah bir de adamlara bir küfür etmediğin kaldı." Arkama yaslanırken masaya uzanıp streslendiğimde sıktığım küçük sünger topu aldım. Şu an buna ihtiyacım var.

"İyi değilim işte. Sabah bir kıza çarptım ve... Sinirlendim işte." Avcumdaki topu onun yüzünü hatırlayınca eklemlerim beyazlayana kadar sıktım. 'Zengin züppe...'

"Ne yani, bir kız sana çarptığı için mi şirketimize kadar gelen İngilizleri neredeyse dövecektin?" Anlamasını beklemiyorum işte. Ama yine de derin bir nefes alıp ona her şeyi anlattım. Tabi bunları anlatırken damarlarımdaki kan daha da hızlı akmaya başladı sanki.

"Hahahhaaha. Ş... Şimdi kız s...sana ze...zengin zü...züppe mi dedi?" Eğer şu an gülmekten bayılacak olan adam on senelik arkadaşım olmasa kesin ağzını burnunu kırmıştım. Allah'tan odanın duvarları ses geçirmiyor da çalışanlar bu gereksizin sesi yüzünden işlere odaklanıyor.

"Cem bak biraz daha böyle gülersen yemin ederim kafanı elimdeki top gibi sıkarım. Biraz ciddi ol. Seni adam yerine koyduk anlattık şurada." Bunu söyledikten biraz ciddileşmeye başladı.

"Ya abi ama kızı kutluyorum. Gerçekten. Senin gibi bir adama zengin züppe demek cesaret isteyen bir iş. Helal olsun..." Yine gülmeye başlayınca elimdeki hızla suratına fırlattım. Ah, tam iki santimle kaçırdım.

"Çık şuradan yoksa canını yakarım Cem." Bunu yapacağımı bildiği için gülmeyi kesip ciddiyetle sırtını koltuğa yasladı. İşte böyle adamı yola getirir Yaman Korhan...

"Eee senin iş nasıl gidiyor?" dedi sanki bir saniye önce gülmekten ölecek olan benmişim gibi bir de saatinin kayışıyla uğraşmaya başladı. Manyak herif.

Tam ağzımı açmıştım ki odayı bir ses doldurdu. Yabancı bir telefon sesi...

"Sen telefonun sesini mi değiştirdin?" Bu, Cem'in değildi çünkü o telefonu aldığından beri sesi sabittir.

"Yooo. Seninki oğlum. Dışarıdan bir ses gelemez." Yumuşak melodi odada öterken ceketimin iç cebine uzandım. Benim olamaz çünkü bu sesle çalmaz. Sırf Cem'e göstermek için telefona uzanıp cepten çıkardım. Bakışlarımı indirdiğimde gördüğüm şeyle ağzım aralandı. Şaka mı bu?!

"Yaman, sen telefonunu mu değiştirdin abi?" Kalkıp telefona bakmak için yanıma geldi. Arayanı görünce kaşları çatıldı.

"İlkem mi? Kim bu ya?" İç çekip sırtımı iyice sandalyeme yasladım. Bu kadar olamaz değil mi? Evrenin şakası... Gözlerimi kapatıp telefonun susmasını bekledim. Ses bir süreden sonra kulağı tırmalıyor sanki. Nihayet sustuğunda telefonu sertçe masaya koydum.

"Bu sabah beni azarlayan kızın bir tanıdığı..."

DalYaWhere stories live. Discover now