20; "Toprakları Feth Etmekten Daha Zoru, Onları Koruyabilmektir!"

255 11 0
                                    

"Ağalar!" diye bağırır Ahmed ve içeriye hizmetlilerinden bir ağa girer.

"Derhal bana Nasuh Paşayı çağırın!" diye emir verir. Sonra tekrar pencereden dışarıyı izler. Heyecanı ikiye katlanır. Neler olduğunu düşünmeye çalışır lakin işin içinden çıkamaz. Sinirlense mi, korksa mı, ne yapsa bir türlü kesin duygulara ve fikirlere sahip olamaz.

Nasuh Paşa gelir Has Oda'ya biraz sonra. O selam verince, padişah onu fark edip yaklaşır.

"Dışarıda neler oluyor Nasuh ?... Nedir bu kıyametin sebebi ?"

"Meseleyi az çok tetkik etmeye çalıştım hünkarım, duyduğuma göreee..."

"Söyle... Nedir o seni söylemeye çekindiren ?"

"Hünkarım, ağalar devletin halini beğenmeyip, savaş istemeye gelmişler. Yeni fetihler, yeni zaferler istiyorlarmış. Padişah'ın yeri saray değil, seferdir diyorlarmış..."

Nasuh'un yüzü kızarır, tüm bunları söylerken çekinmiştir. Ahmed'se öylece kalakalır. Düşüncelidir... Gözleri dehşetle yerleri süzer. İyice bir durup düşünür... Gözleri dolar. İçinden sorar kendine. "Ben... ben böyle bir padişah mıyım ?"

Boş ve dehşet dolu gözleri yerleri süzmeye devam etti Ahmed'in... Sonra yumruklarını sıktı... Başını tekrar havaya kaldırdı ve dedi ki; "Korkmak yok !.. Yılmak yok Nasuh Paşa !... Onlara Sultan Ahmed Han'ın kim olduğunu göstereceğim !"

Ahmed, hızlı adımlarla Has Oda'nın kapısına doğru ilerlemeye başladı. Nasuh bir anda dehşetle arkasını dönerek gözlerini koskocaman açtı ve haykırdı.

"Hünkarım duruuunn !!! Nereye gidiyorsunuz ?!!.. Durun, yapmayın !!"

Nasuh, Ahmed'in peşine takılırken Ahmed koridorda kendinden emin bir şekilde hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Nasuh'un ona yetişeceğini anlayan Ahmed, bir anda arkasını döndü ve elini havaya kaldırarak ondan durmasını istedi.

"Sakın... Nasuh. Sakın bana ne yapmam gerektiğini söyleme! Arkamdan gelmeye devam edersen seni zindana kapatırım!"

Ahmed arkasını döndü ve yürümeye devam etti... Nasuh ise onu takip etmeye devam ederek cevap verdi..

"Hünkarım, cürretimi mazur görün lakin hiç değilse yanınızda geleyim..."

Ahmed buna ses çıkarmaz ve yürümeye devam ederler... Birazdan karşılarına Öküz Mehmed Paşa çıkar. O da telaşlı bir şekilde onlara eşlik ederek hünkara olan bitenin malumatını vermeye çalışır.

"Hünkarım, ne yapacağız ? Asiler kapıya dayanmış, gitmek bilmiyorlar. Öyle ki sarayın kapılarını dahi yumruklar olmuşlar... Ellerinde baltalar, keserler ne buldularsa getirmiş gafiller."

Ahmed bir anda duraksar, sinirli bir şekilde Mehmed Paşa'ya döner ve hiddetlenir.

"Benim tebam gafil değildir Mehmed Paşa !... Laflarına dikkat et !"

Mehmed Paşa eğilir... Zar zor "Bağışlayın hünkarım" der ve yürümeye devam ederler..

Kösem, kendi odasından hiddetle dışarıya fırlayıverir. "Neler oluyor ağalar ?!!" diye kükrer etrafa. Etrafta ona cevap verebilecek yeteri derecede rütbeli bir ağa yoktur. Hatta cevap vermek şöyle dursun, korkudan kendileri birkaç adım geri çekmeye çalışırlar. Kösem yine de nefes nefese Adalet Kulesi'nin yolunu tutar. Koridorlardan fırtına gibi eser geçer, kimseye cevap vermez.

"Ağa !!..." der Halime zindanda... Yerde yayılmış, çaresiz bir şekilde ağlayıp yakarmaktadır. "Yetmedi mi bu işkence ?!! Haftalardır burdayım... Mahfiruz'u çıkardınız, beni neden hala tutarsınız ?!!!"

KÖSEM: Gücün ZirvesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin