5

8.4K 448 27
                                    


5


"Asıl kendime kızmalıyım... Ben nasıl canının acıdığını hissedemem?"

Gözlerimi sıkıca yumduktan sonra tekrar açtığımda sinirli bakıyordum ona.

"Beni hastaneye götürmeyeceksen neden taksiden indirdin?"

Yerimde başkası olsa onun bu cümlesine karşın heyecanlanır ve aynı etkide bir cevap verirdi. Fakat ben onun benden tüm ümidini kesmesi taraftarı olduğum için başka konulara geçiyordum.

"Peki, Lavin," dedi gözlerime bakarak. "Peki, güzelim."

Utanarak kaçırdım bakışlarımı. Fazla mı ileriye gitmiştim. Ayağa kalkarak kapımı kapattı ve kendi tarafına geçerek arabayı çalıştırdı. Ortamdaki sessizliği bozmak için konuşmak istiyordum ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Neyse ki, beni bu durumdan kurtararak Arın konuşmaya başladı.

"Çok mu ağrın var?"

"Biraz."

"Doğru söyle."

Dudaklarımı ısırdım. "Çok acıyor."

Gaza biraz daha basarak arabayı hızlandırdı. "Neden beni aramadın?"

Kafamı koltuğa yaslayarak yandan ona baktım. "Neden seni arayacakmışım?"

"Araman gerektiği için."

Vitesi değiştirirken göz ucuyla bana baktı. Cevap vermediğimi gördüğünde ise tekrar sorularına devam etti. "Nasıl oldu bu?"

"Bıçak kaydı elimden."

"Beceriksizsin."

Bayık gözlerle dışarıya baktım. Benimle bir samimiyet kurmak ve kurduğu samimiyeti de ilerletme çabasında olduğunu anlayabilecek yaştaydım. Şimdi ona bir karşılık vererek benimle yakınlaşabileceği bir ortam oluşturmak istemiyordum.

"Bir şey demeyecek misin?" diye sordu. "Acını unutturmaya çalışıyorum sana."

"Konuşmak yerine arabayı daha hızlı sürersen acımı unutturmak yerine kesebilirsin."

Yutkunduğunu duydum. "İki işi aynı anda yapabiliyorum ben, Lavin."

"Ne kadar güzel," dedim dalga geçer gibi gülerek. Onun hakkında bir şeyler bilmek istemiyordum. Hatta şu an da onunla yolda olmayı da istemiyordum ama beni buna mecbur etmişti. Bu yüzden elimden geldiğince yolu katlanabilir kılmaya çalışıyordum.

Karşılık vermedi fakat araba biraz daha hızlanmıştı.

"Radyoyu açmamı ister misin?"

"Hayır."

Derin bir nefes aldı. "Acıyor mu hala çok?"

"Acıyor."

Kısa ve net cevaplarımın onu sinirlendirdiğinin farkındayım.

"Böyle mi konuşacaksın hep?" diye sordu. "Evet, hayır, güzel. Bildiğin tek kelimeler bunlar olamaz, değil mi?"

"Bildiğim çok kelime var," dedim. Ardından ise, "Bir öğretmen olarak," diye üzerine bastırdım.

"O zaman benimle konuşmak istemiyorsun?" Bu bir soruydu.

Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. "Gerçekten şu an mı anladın?"

Avuç içini direksiyonun kenarına vururken, "Kırıcısın, bunu biliyorsun," demekle yetindi.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin