3. UNCU VEYSEL*

74 20 9
                                    


      Çuvalların yerleştirilme işi bittiğinde, güneş yeni yeni kendini gösteriyordu. Bunlar elinde kalan son unlardı. Kamyonetin artık miyadı dolmuştu ama Veysel bir türlü parayı artırıp iyi bir araç alamamıştı. Bu kamyoneti de askerden gelip bir süre iş bulamayınca bir arkadaşının tavsiyesiyle almış, yine borca aldığı unları satmaya başlamıştı. Bir zaman yaptığı hesaplarla hayaller kurmuştu. Unların hepsini satacak, kazandığı parayla uncuya borcunu verip, kamyonetin taksitini ödeyecek, kalan kâr ile alacağı unlarla esas satışlara başlayacaktı. Sonra para birikecek kamyonetin borcunu bitecek hatta onu da satıp büyük bir kamyon alacak ve nihayet sevdiği kızla evlenebilecekti. Veysel'in hesabı bu'ydu.

İlk zamanlar satışlar gayet iyiydi. Nereye gitse alıcı buluyor, hiç bir köyden satışsız dönmüyordu. Fakat bir zaman sonra evdeki hesap çarşıya uymadı. Satıyordu ama herkes parayı peşin vermiyordu. Kimi,  yanımda para yok, kimiyse kocam evde yok bir daha ki gelişinde verelim diyor, Veysel boş dönmemek adına kabul ediyordu. Tekrar geldiğindeyse bir bahaneyle ödemeyi erteliyorlardı.

İnsanlara güveni kalmamıştı Veysel'in. Daha kötüsü uncunun da kamyonetin de borçlarını zamanında ödeyemiyordu. Uncu gecikmeden dolayı Veysel'e güvenini yitirmiş eskisi gibi mal vermiyordu. N'olurdu herkes aldığının parasını hemen verseydi. O zaman borçlar çabucak biter, Veysel de bir an evvel sevdiğine kavuşurdu. Üstelik artık köylere gitmez şehirde toptancılarla çalışır, parasını peşin alıp veresiyeyle uğraşmazdı.

Yağmurlu bir mayıs sabahıydı. Bugün satışa değil birikmiş veresiyeleri toplamaya gidiyordu. Bundan sonra sadece peşin satacak asla veresiye vermeyecekti.

İlk köye vardığında daha sabahın yedisiydi. Köylü gün ışımadan kalktığından köye erken varmasında bir sakınca yoktu. Kamyoneti köy meydanına çekti. Birkaç köylü hemen yanına geldi. Sohbet etmek istedikleri belliydi. Havadan sudan konuşuyorlardı ama Veysel bunlara yüz vermedi. Az sonra da gittiler. Veysel kamyoneti uygun bir yere çekip köyün sokaklarında yürümeye başladı. Hem yürüyor hem de elindeki veresiye listesine göz atıyordu. Listeden bulunduğu köyün adını bulunca, üzeri çizili olmayan isimlere baktı. Karıştırmamak için borcunu verenin üzerini çizerdi. Okudu; "Tahir Dayının yetmiş, Kulaksızın Yusuf'un iki yüz." Yusuf'un evi çeşmenin hemen yanındaydı. Tahir Dayınınki ise mezarlığın ordaydı. Önce Yusuf'un evine sonra da Tahir Dayının eve gitti. İlki " Param yok haftaya gel." dedi. Tahir Dayı da elli lira verip yüz elliyi haftaya salladı.

Veysel'in morali çok bozulmuştu. Olacak iş miydi bu? Canı sıkkın, kamyonetin yanına vardı. Tam çalıştırmıştı ki bir çocuğun koşarak yanına geldiğini gördü. Çocuk, annesinin un istedigini söyleyip evini tarif etti ama Veysel çocuğun yırtık pırtık elbiselerini görünce " Kesin veresiyedir." diye düşünerek oralı olmadı. Hızla sürdü kamyoneti diğer köye.

Yolda kara kara düşüncelere dalıyordu. "Daha ilk köyde olana bak." diyordu. Nasıl toplayacaktı bu paraları? Nazlı'sını düşündü. Evlense, çocukları olsa ne güzel olurdu. " Mutlu olmaya hakkım yok mu?" diyordu. Çok fena dalmıştı. Öyle ki yolun kenarındaki koca çukuru farkedemedi. Kamyonet birden büyük bir gürültüyle sarsıldı. Veysel o vakit kendine geldi ama iş işten geçmişti. Kamyoneti toparlayamayıp tarlaya devirmişti.

Veysel bu kazadan sağ kurtuldu ama bir daha da unculuk yapmadı. İnsanların göründüğü gibi olmadığını, iyi niyetin daima suistimallere açık olduğunu öğrenmesi biraz pahalıya mâl olmuştu.

TÜM HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin