Kırıklarımızı Toplar, İyileştirir

699 36 14
                                    

Bucky, ormanlık arazinin ortasında, karşısındaki mermerde yazan yazıyı okurken ellerini cebine sokmuş, geçmiş anıları düşünüyordu. Yeşil yaprakları hafiften sararmaya ve dökülmeye başlayarak son baharın yaklaştığını haber eden yapraklar rüzgar ile uçarak Bucky'nin etrafında gezinirken, eski Kış Asker'inin aklı önündeki toprağın altında yatan kahramandı. 

Diz çöktü, gözü mezarın yanındaki Okaliptüs bitkisine takıldı. Hakkında bir yorum yapmadan aklındaki düşüncelere yoğunlaşmaya devam etti. Yerin altında yatan, tabutun içinde bedeni duran, ruhu huzura kavuşan, çok sevdiği dostu olmuş olan insan, Clint Barton.

"Seni ben yetiştirdim, şimdi de ben gömdüm. İnanamıyorum. Bu süper asker serumu, bu şey, lanet gibi. Benim yaşlanmamı engelliyor, sanırım vampir oldum." Kendi kendine söylediklerine kıkırdıyan Bucky, lafını devam ettirdi. "Vurulmadığım sürece yaşamaya devam edeceğim. Serum vücudumda hiç bir hastalığın oluşmasına izin vermiyor. Vücudumdaki su tamamen tükenene kadar terlemiş olsam ve üstüne soğuk su içsem, hiç bir şekilde grip olmuyorum. Ama sen grip olmuştun, yataklara düşüp hasta olmuştun. Biz ise seni iyileştirmeye çalışıyorduk. Ne zamanlardı ama."

Ayağa kalktı, mezardaki yazıyı bir kere daha okudu. Ardından arkasını dönüp yürümeye başladı. Oradan uzaklaştı, uzaklaşırken, dostunu orada bıraktığı için garip hissediyordu. Bir kadın için onunla arası her zaman dengesiz olmuştu, en iyi dostu olabilecekken o fırsatı kaçırmıştı.

Şimdi o fırsat asla dönmeyecekti.

Metroya binen asker, başını öne eğmiş kimse ile göz göze gelmemeye çalışıyordu. Başında şapkası, gözünde gözlüğü ile toplumun arasında kamufle olup sıradan gibi bir insan gibi görünmeyi deniyordu. İnsanlar arasında dolaşacağı zaman genellikle bu kılıkla gezerdi. Her ne kadar İntikamcılar'ın arasında resmi bir İntikamcı olup herkesi gözü önüne, basına, medyaya çıkmamış olsa da, yine de onu çok seven ve ona hasta olan insanlar vardı. Bir yandan da ondan nefret edip onu öldürmek isteyenlerde vardı. 

İnsanların hiç biri konuşmuyordu, hepsi sabah vakti işine gidiyor, günün nasıl geçeceğini düşünüyordu. Bazıları telefonla uğraşıyor, bazıları camdan bakıyor, bazıları metrodaki başka insanları kesiyordu.

Bucky ise gideceği yere kadar zaman geçsin diye kendini anılarından oluşturduğu havuzun içine bıraktı. Anıları vücudunun her yerini sararken, o aralarından en güzel olanını hatırlamak istedi. 

"Hadi ama, bunu yapabilirsin. Senin asker olman gerekiyor." Becky, atış alanında kabinlerden birine girmiş. Elinde tabancası, hedefe nişan almaya çalışıyordu. Normalde Bucky'nin bütün yeteneklerinin aynısına sahip olan Becky, henüz onları keşfedemediği için nişan almakta da sorun yaşıyordu.

Saniyeler içerisinde sekiz kişiyi elinin sağ işaret parmağından vurabilecek kadar hızlı nişan alan Bucky'nin klonunun, iki dakika beklemesine rağmen karşısındaki hedefin ortasındaki noktayı vuramaması, hatta kurşunun hedef çemberine değmeden geçmesi biraz komikti. 

Bucky, kızın biraz gerisinde, kollarını bağlamış ateş etmesini bekliyordu. Kızın ellerinin titrediğini gören adam, daha fazla dayanamadı ve yardım etmeye karar verdi. Kızın arkasına yaklaştı, iyice dayandıktan sonra elini kızın elinin üstüne koydu, kızın kulağına fısıldadı, "Yardım edeyim de düzgünce nişan tamam mı?" 

Kızın elleri hala titremeye devam ediyor, hala içinde yaşadığı stres ve tereddüt yüzünden hedefi tutturamıyordu, Bucky ise söyledikleri ile kızın sakinleşeceğini umuyordu, "Merak etme, ben buradayım, tabanca seni ısırmaz."

Becky, kafasını hafif çevirdi, Bucky'nin nefesini ensesinde hissediyordu ve bu onun için zevk vericiydi. "Tabancadan değilde, senin ısırmandan korkuyorum." Bucky, kızı omzundan öptü, "Bende seni ısırmam merak etme."

Katil | Bucky BarnesWhere stories live. Discover now