Antik Yunan Tanrısı vücudundan çıkan ısıyla odada giyinirken, Carmen de giyinme odasına gidip bugün giymek üzere bir takım ve topuklu ayakkabı kombini seçmeye çalıştı.

Kararsızlık kendini bildi bileli hep başında olan bir hastalıktı Carmen’in. Koskoca şirketin kararlarını zaman zaman tek başına verebildiği halde, kendisiyle ilgili kararları hiçbir zaman uzun uzun düşünmeden veremezdi. ‘Belki de bu yüzden böyleyimdir’ diye geçirdi içinden. ‘Mutsuz, aksi ve huzursuz…’

‘En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir’ diye içinden geçirerek siyah etek-ceket takımını aldı ve içine de pudra rengi şifon bir bluz giydi. Kat kat olan ayakkabı rafından da pudra renkli platform topuklu ayakkabılarını çıkarttı ve giydi. Giyinme odasından çıkarken içerdeki kas yığınının evden koşarak uzaklaştığını görmek istiyordu. İçinden gülerek odaya doğru adım attı ve hayır, adam hala orda bütün muhteşemliğiyle duruyordu. Yeryüzünde kaç tane adam kendini böyle fütursuzca sergileyerek dolaşıyordu sahiden? Hep böyle yapıyorlardı işte, ideal erkek triplerine daha ağızlarını açmadan tavırlarıyla başlıyorlardı. Çünkü ilk izlemin, son izlem olabileceklerini düşünecek kadar geri zekalılardı ve her başlangıcı mahvedecek muhteşem hataları vardı. Önyargılarını kalkan gibi kullanarak adama karşı beğeni duygusunun oluşmasına bile izin vermedi ve bu adamın adını öğrenmeye niyetlendi Carmen. Diğer türlü geri zekalı yakıştırmasını yaptığı erkeklerden bir farkı kalmayacaktı, her ne kadar bu durumun bir başlangıç olmadığını artık ezberlese de.

“Uzatmayacağım, adın neydi?” dedi Carmen.

Şaşırdı adam, 29yaşındaydı ve şimdiye dek ilk defa bir kadın bu soruyu soruyordu kendisine. İşin acı tarafı ilk defa bu kadar güzel ve bu kadar zeki bir kadındı bunu soran.

“Antonio” dedi şaşkınlığı devam ederken, donuk ve şaşkınlığını yansıttığı sesiyle.

“Memnun oldum” dedi Carmen ve ekledi: “İşe gitmem gerek, yazmadığım raporlar var, erkenden yazıp teslim etmem gerek”

Ve böylece bitti Carmen’in kafasındaki bu küçük ölçekli hikâye,  Antonio’nunkinde ise henüz yeni başlayan koskoca bir roman…

                                                       ***

İşyerinde her zamanki gibi bir kaos hakimdi, ay sonu olduğu için şirketin bağlantılı olduğu yabancı şirketler rapor ve envanter istiyorlardı. Lojistik problemleri gün geçtikçe artan şirket, uluslararası ortaklarına verecek cevap bulmakta sıkıntı çekiyordu. Carmen, aklından sabahki olayı atmaya çalışarak kaosun içinde kilit sorunlara anahtar olacak çözümleri bulmaya çalışıyordu. Odasına girip sekreteri ve aynı zamanda en yakın arkadaşı olan Stella’yı çağırdı. “Herşey süt liman şekilde bıraktığım şirket nasıl olur da sadece bir gecede zıvanadan çıkmış bir şekil alır, Tanrım, Stella hemen Lojistik sorumlusu George Ritz, Genel Müdür Yardımcısı Patrick Schirm ve Şirkette geri kalan ne kadar sorumlu varsa hepsini topla öğlen 12:00’de yapılacak toplantıya hepsinin katılmasını rica et ve bu krizi çözelim sen de bu arada uluslararası şirketlerle bir Skype konuşması ayarla, toplantıda onlar da bizimle olacak. Ve lütfen kahvemi de getir, Tanrım, beynim yerinden çıkıcak gibi ağrıyor.”

Yüzüne bakıp elindeki kağıtlara bişeyler yazan Stella, ifadesizce yüzüne bakakaldı, “Ne, ne oluyor?” diye sordu Carmen,

Stella gülmeye başladı, “En yakın arkadaşın gibi mi yoksa sekreterin gibi mi anlatayım?” dedi.

KİMSİN SEN?!Where stories live. Discover now