4 ❆ Kar Tanesi

19.5K 1.4K 430
                                    

Salon ikiye bölünmüş, sağda ve solda masalar rastgele dizilmişti. Ortada kalan yer ise insanların yürüyebilmesi için boş bırakılmıştı. Tam karşıda yanlamasına uzun bir masa vardı, masada büyük mertebeden insanların oturduğunu belliydi çünkü tam seçemesem de Profesör Altay'ı oturanlar arasında görüyordum.

Salon büyük olmasıyla birlikte içerisinde çok fazla dekor yoktu ama bana salon gerçekten yoğun geliyordu, fazla. Belki fazla olan eşyalar değil duygulardır, bilmiyordum. Boğulacak gibi hissediyordum ama yapmam gerekeni yaptım, mimiksiz bir yüzle halıda yürümeye başladım. Karşıya doğru, onlara.

Yürürken ne kadar kendimi diretsem de yapmamak için, masalarda oturanlara baktım. Bir çoğu olanlardan habersiz, keyifli bir şekilde sohbet ediyordu. Çoktan arkadaşlık kurmuş olanlar vardı, tek başına oturanlar da ama onların sayısı oldukça azdı.

Tam Fabiola'ya sırada ne olduğunu soracakken sağ tarafımdaki masalardan birinden bir erkek sesi duydum.

"Baksanıza, aramıza yeni birisi katılmış."

Başımı sesin sahibine doğru çevirince yarım ağız sırıtan biriyle karşılaştım. Oturduğu masada kızlı-erkekli bir grup oluşturmuşlardı. Çoğu beni izliyordu.

"İstersen bize katılabilirsin, yanımda boş bir sandalye var," dedi bir kolunu sandalyenin sırtına atarak. Çocuğun yüzündeki gevşek gülüş ve alaycı ses içimde tuttuğum siniri açığa çıkarmaya yetecek miktardaydı ama kendime hakim olmaya çalıştım.

Aslında yaptığı ne kadar sıradan bir hareket olsa da beni sinirlendiriyordu. Ya da buna sebep olan çocuk değil, salondaki herkesin hafızasını silerek, burayı güvenli bir gibi gösterip aslında asıl tehlikenin burada olduğunu saklayanlardı. Hiçbir şey olmamış gibi havadan sudan konuşup arkadaş edinmek yapmak istediğim son şey bile değildi.

İçlerinden biri sadece masadakilerin duyabileceği şekilde bir şey deyince bir çoğu kıkırdamaya başladı. Onları dinlemenin ne kadar anlamsız olduğunu ve fark etmeden durduğumu anlayınca yüzümü yeniden karşıya çevirdim ve yürümeye başladım.

Bir kaç adım attıktan sonra, "Konuşmayı mı unuttun, Kar Tanesi?" dedi yine ısrarla konuşmaya devam eden çocuk.

Kar Tanesi mi? Bu anlamsız lakap ile kaşlarım çatıldı. Bu lakap da nereden çıkmıştı?

Eğer beyinlerini çok zorlamadılarsa saçımdan dolayı olmalıydı ki genel olarak zorladıklarını da pek sanmıyordum.

Aldırmadım ve yürümeye devam ettim.

"Bıraksana Noah," dedi farklı tok bir erkek sesi. "Kar Tanesi'nin lakabı gibi kendisi de soğukmuş." Arkamı dönüp sesin sahibini ne kadar öğrenmek istesem de bu dürtüyü bastırdım ve kendime engel oldum.

Soğuk... Hiçbir şey bilmeyen birinin kolayca söylediği bu söz bende büyük bir etki yaratmıştı. Soğuk olmam gerekli ve öyle olacağım da. Bu saçmalığa kanıp kendimi onlar gibi asla kaptırmayacaktım. Yandaş... belki ama arkadaş edinmeyecektim.

Tüm bu konuşma boyunca sessiz kalan Fabiola, bu lakapla canlılık kazanmıştı.

"Tatlım! Demek ki iyi bir saç seçimi yapmışım!" dedi sevinç dolu bir sesle. Fabiola'nın istediği dikkat çekiciliği ilk dakikadan kazanmıştım ve bu kesinlikle istediğim bir şey değildi.

"Gerçekten mi Fabiola? Bir avuç aptal çocuğun taktıkları aptal bir lakap seni sevindiriyor mu yani?"

Dediklerim Fabiola'nın ağzının kapanmasını sağlamıştı ve biraz da kırılmış gibi gözüküyordu. Biraz pişmanlık sarsa da beni, hemen dağıttım. Şuan umursadığım şeyler arasında Fabiola'nın duyguları yoktu. Zaten umursadığım tek şey buradan defolup gitmekti.

Buzdan ZihinlerTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon