İşaret parmağıyla gösterdiği köşedeki masaya baktım.

"Ben ortaokuldaydım, onlar da lisedeydi. Acayip eğleniyorduk ya."

"Ya... Öyle mi? Ne güzel..."

Anlatacak ortaokul anılarım rezil olduğum birkaç olaydan ibaret olduğu için susmam gerektiğini düşünüyordum. Yedi-sekiz dakika sonra Jungkook'un yemek dolu tepsisi ve benim kırmızı bardaktaki limonatam geldi.

Garson masadan uzaklaşınca "Nasıl bu kadar kısa sürede getirebilir?" diye mırıldandım.

"Başkasının siparişini sana getirdiler demek üzereydim ama buradaki tek müşteriler biziz."

Kolasından bir yudum aldıktan sonra güldü.

"Ya, Gun Shi Ahjumma en iyisi, daima sıcakta bir şeyler bulundurur."

"Hala emin değilim, Burger King bile bu kadar hızlı değil."

"Dert etme zehirlenmem."

Hamburgerini yemeye koyulduğunda "Zehirlenmeni dert etmiyorum zaten." dedim.

Ağzındakini çiğnerken bir homurtu çıkardı.

Bu haline gülerek, önümdeki bardaktan çekingen bir yudum içtim.

Fena değildi ekşiydi, şekerliydi ve limon tadı vardı.

Tamam, bu normal.

Tadını beğendiğim için birkaç yudum daha içtim. Bir süre, konuşmadan dışarıdaki çocukla oyun oynayan Bizimki'ni izledim.

Aradan kaç dakika geçtiğini bilmiyorum. Kafamı kaldırdığımda, Jungkook da benim gibi limonata içiyordu. Önündeki tepsi yoktu. Bana bakıp gülümsüyordu.

"Şu an ne düşündüğünü çok merak ediyorum ya." dedi.

Gözlerini kısmış, sanki aklımı okumaya çalışıyor gibiydi.

"Yirmi dakikadır oraya evrenin sırrını çözmüş gibi bakıyorsun."

Yirmi dakika öylece camdan dışarı bakmış olmam imkansızdı. Hızla telefonumu çıkarıp baktım.

Yediyi kırk iki geçiyordu. Tamam, on iki dakika öylece camdan dışarı bakmış olmam da pek normal değildi, yine de bunun üstünde durmadım.

Diğer yandan, bu süre boyunca gerçekten hiçbir şey düşünmemiştim. Bizimki'ni, yoldan geçenleri, ağaçları izlemiş ve nadir yaptığım şeylerden biri olan hayatı sorgulamadan sevebileceğim ihtimaline odaklanmıştım.

Kafamı çevirip beni dikkatle inceleyen yüzüne baktım.

"Ne düşündüğümü söyleyeceğim." dedim ciddi bir ifadeyle.

Söyleyeceğim şeyin iyi olmadığını düşündüğünden "Tatlı mı yesek?" diye öneride bulundu.

Yine, kaçıyordu.

"Tatlı yemek istemiyorum,"

"O halde milkshake içeriz, ileride bir kafe var."

Saniyeler içinde aklıma gelen dahiyane fikri kendi içimde tartıştım ve sonra hızlıca kabul ettim.

"Olur."

Milkshake içmeyi sevdiğimi söyleyemezdim. Bir kez daha beni bir yerlere sürüklemesini de istemiyordum. Bu durumda ters köşe yapmak zekiceydi.

Gülümserken limonatasından biraz daha içti.

"Tamam, bunları içtikten sonra kalkarız o halde."

Başımı sallarken sahte bir tebessümle onayladım onu.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin