2| yaralı bedenler

211 42 43
                                    






Her şey bir seçimle başlar ve bir seçimle son bulur. Ve bazen, elimizden gelen tek şey o son seçime bir an önce ulaşmak istemektir.

Bazen sadece Rüzgar'la hiç tanışmasaydım acaba ne olurdu, diye düşünüyordum. Eğer o gün, annesinin yanında sıkılan o çocuğun yanına gitmeseydim ne olurdu?

Kim bilir, belki daha sonra okulda –veya herhangi başka lanet bir yerde- tanışırdık ve onun gözünde 'Melis' olurdum. Belki beni de Melis'i sevdiği gibi severdi. Belki de en yakın arkadaşının gözünün önünde öptüğü kız ben olurdum.

Ama bunların hiçbiri bana benim Rüzgar'ımı veremezdi. Rüzgar'la geçirdiğim o harika zamanlar yok olurdu. Onun her hafta kimseye çaktırmadan kimsesizler yurduna gittiğini bilemezdim. Ölmek üzere olan bir çocuğa böbreğini, tüm spor hayatını riske atarak bağışladığını bilemezdim. Yoksul insanların yaşadığı mahallelere gidip onlara her türlü desteği sağladığını bilemezdim.

Onun ne kadar harika bir insan olduğunu bilemezdim. Onu her gün daha da fazla sevmemi sağlayan şeyleri bilemezdim. Onu, başkalarına kendini tanıttığı gibi tanımak zorunda kalırdım.

Bu düşünce donup kalmama neden oldu. Onun için başkası olmak, kesinlikle kaldırabileceğim bir şey değildi.

Gözlerimi uzun süredir psikopat gibi baktığım ikimizin fotoğrafının bulunduğu çerçeveden çektim ve sargılı elime baktım. Acısı sabaha göre azalmıştı ama yine de sızlıyordu. Üstelik daha takılalı iki saat olmamasına rağmen sargıyı çıkarıp parçalamak istiyordum. Sargıya bir süre en büyük düşmanımmış gibi baktıktan sonra yavaşça ayağa kalktım ve odama doğru ilerlemeye başladım. Sabah -hala adını bilmediğim- çocuk benim ani değişen ruh halimden sonra bana aylık periyodumda olup olmadığımı sormuştu. Ben utanınca da, kaşlarını kaldırarak, ukalaca "Utanmanı gerektirecek bir şey yok, sonuçta karşında geleceğin doktoru bulunuyor." Demişti.

Daha sonra ise kapıyı yüzüne çarpmıştım. Aslında, eğer ellerim –veya bacaklarım- işlevlerini düzgün bir şekilde yerine getirebilseydi büyük ihtimalle yüzüne güzel bir yumruk atardım. Ama sinirimin sebebi sadece sorduğu soru değildi. Aptal herifin beni fark etmemesine sinirlerim bozulmuştu ve hıncımı biraz da ondan çıkarmıştım.

Odama girip koluma dikkat ederek yatağa uzandım. Doktor kırık olmadığını söylemişti, yani bizim tıpçı sanırım derslerine iyi çalışıyordu.

Odayı inleterek çalmaya başlayan telefonumla yerimden sıçradım ve Rüzgar'a içimden bildiğim tüm küfürleri ettim. Aptal çocuk, beni aradığı zaman duymadığımda deli oluyordu ve duymamam imkansız hale gelsin diye telefonumun sesini son ses açmıştı.

Hâlbuki o aradığı zaman telefona koşa koşa cevap verdiğimi bilmiyordu.

Telefonun üzerinde gördüğüm isimle kalbim yerinden çıkacakmışcasına hızlı çarpmaya başladı ve sakinleşmek için iki üç saniye bekledim. Bu çocuk nasıl oluyordu da kaç yıldır bende aynı etkiyi yaratabiliyordu? Kesinlikle birisi benim üzerime en yakın arkadaşa aşık olma laneti yaptırmıştı. Derin bir nefes aldım. Telefonu onunla konuşmaya hiç hevesli değilmişim gibi biraz beklettikten sonra açmak en büyük hobilerim arasındaydı.

Kendi kendime eğleniyordum işte.

"Bu telefon neden ilk çalışta açılmıyor?" Sert sesi kulaklarımı doldurduğunda şu anki halini gözümün önüne getirmeye çalıştım. Büyük ihtimalle o tapılası gözlerini belirli bir noktaya sabitlemişti. –o noktada herhangi bir insan evladının olmaması için dua ediyordum çünkü deneyimlerime dayanarak söylüyorum ki, eğer sinirli bir şekilde telefonla konuşurken odağındaysanız, sizi sinirlendiği kişi yerine koyarak bakışlarıyla öldürmeye çalışabilirdi- Parmaklarıyla gergince masada ritim tutuyordu ve sanki yeterince ilgi çekmiyormuş gibi, dudaklarını yalayarak vereceğim cevabı bekliyordu.

Düşen son yaprakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin