13- Mevlid

11.4K 918 40
                                    


Kadınlar arka oda da otururken erkeler de salon da oturuyordu. İçerisi epeyce kalabalıkken insanlar birbirlerine hal hatır soruyor, sessiz fısıldaşmalarla hoca hanım dedikleri 40'li yaşlarındaki kadının hazırlanmasını bekliyorlardı. Bu esnada bende ayaküstü birkaç kişi ile tanıştırıldım. Daha doğrusu tüm misafirlerden önce gelen iki aileyle desem daha doğru olurdu. Birisi Nisa'nın kayınvalidesi iken, diğeri de Zehra teyzenin çok yakın arkadaşı ve kızıydı. Ama aramızda kalsın şimdiden hepsini unutmuştum. Sadece şuanda yanımızda sandalye de oturan ve yardım etmek için önden gelen Büşra'nın ismini unutmamıştım.

Bu sırada hoca hanım başlayacağını belirten bir hareket yaptıktan sonra herkes hızlıca sessizliğe büründü. Ben ise ilk defa böyle bir ortamda yer aldığımdan olsa gerek her şeyi ince ayrıntısına kadar takip ediyor, neler olacağını merakla bekliyordum. Hoca Arapça bir şeyler okuyup Kur'an'ın kapağını açarken telefonumun titremesiyle bütün dikkatim dağıldı. Ve tabi insanları da dikkatini dağıtmamak adına hemen dışarıya çıktığım da Kaan'ın telefonunu açmak yerine salondan gelen o hoş tınıya kulak verdim. Ve duyduğum bu sesin tanıdıklığıyla kalbim gümbürderken daha ne olduğunu bile anlamadan kendimi salon tarafının kirişinin arkasında buldum.

İçeriye doğru gizlice baktığımda çoğu yeri göremesem de aradığımı buldum. Ömer elinde açık bulunan Kur'an-ı Kerimi okuyordu. O okumaya devam ettikçe ben büyülenmiş gibi onu dinliyordum. Gözlerim kendiliğinden kapandığında sadece anlamının bilmediğim o Arapça kelimelerin derinlere ruhuma işlemesine izin verdim. Her geçen saniye ruhumun üzerindeki ağırlık kalkıyor, yerini huzura bırakıyordu. Beni bu kadar derinden etkileyen şey Ömer'in sesi değildi. Beni etkileyen şey bu Arapça kelimelerin, ayetlerin inanılmaz etkisiydi.

O sırada hiç tanımadığım ama şimdi mevlidin de bulunduğum o adamın sözlerini hatırladım. '...Senin derdine derman burada. Seni iyileştirecek ilaç, seni anlatan hekim burada.' Gerçekten de ilaç gibiydi. Sanki ruhunu temizliyor, sanki derdim dediğin her şeyin üstesinden gelecekmiş gibi hissettiriyordu. Tüm bunlar nasıl oluyordu? Bu mümkün müydü? Yoksa ben dün bu sözlerin etkisinde kaldığımdan mı böyle hissediyordum? Niye böyle olduğunu bilmiyordum ama olan bu şeyin üzerimdeki etkisi barizdi.

Ömer okumayı bitirdiğin de kapatmış olduğum gözlerimi açtım. Ve telefon olmayan elimle yüzümdeki ıslaklığı sildiğim de derin bir nefesi de ardından bırakmıştım. Bu sırada diğer elimde olan sıkıca kavradığım telefon bir kez daha titreyip kapandığında Kaan'ın tüm bu anlarda aramasına rağmen hiç duymamış olmama şaşırırken baka birinin duyup yakalanmanın verdiği korkuyla soluğu mutfakta aldım. Ve bir kez daha çalan telefonumu bu sefer açtım.

"Alo Kaan."

"Zeynep müsait değil miydin? Birkaç kez aradım ve ulaşamayınca..."

Cümlesini tamamlamamıştı ama korktuğunu anladım. Kaan sevdiklerine karşı hep böyleydi. Bursa'dayken ailesini arayıp ulaşamadığında hemen panik yapar, herkesi ayağa kaldırırdı.

"Kusura bakma, duymamışım."

"Yok önemli değil, sadece biliyorsun işte elimde olmadan telaşlanıyorum."

"Biliyorum. Niye aramıştın?"

"Öyle bir sesini duymak istedim sadece."

Hala çalıştığım yerle ilgili endişeleri olduğundan beni arayıp kontrol etmek istediğini biliyordum.

"İyiyim ben ama şimdi kapatmalıyım."

"Tamam, görüşürüz sonra."

"Görüşürüz"

AYDINLIĞA HİCRETDove le storie prendono vita. Scoprilo ora