Açelya yatağında uzanmış tavana bakarak ne yapacağını düşünüyordu, sanırım hafiften pes etmeye başlamıştı. Kafasında duyduğu fısıltılar, anlaşılması zor sessiz cümleler, iç sesler... Normal bir insanın yaşayabileceği bir durum değildi, herkesten bu durumu inatla saklıyordu, annesinden bile saklıyordu!
Kendisine şizofren tanısı konulmasını istemiyordu çünkü şizofren olduğunu düşünmüyordu, yaşadığı durum daha farklı bir durumdu. Doğaüstü bir şekilde açıklaması olsaydı düşünce okuma gibi bir şeydi ama bu imkansız bir durumdu. Neden diğer insanlar gibi normal bir hayatı olmadığını anlayamıyordu, bu laneti hak etmek için ne yapmış olabilirdi ki!

Yaşadığı olay onu delirtmek için yapılmış bir tatbikat gibiydi, sanki onu delirtmek için toplanmışlardı ve başarıyorlardı da... Saçma teorilerini kendisine saklayarak yarın gitmesi gereken okulunu düşündü, yarın da aynı şeyi yaşarım korkusu tüm bedenini sarmıştı. Korkularını yenmeyi küçüklüğünden beri öğrenmişti ama bu sefer farklıydı. Etrafındaki insanlar onun bir deli olduğunu anlayabilirlerdi, evet kendisine deli diyordu çünkü bir delinin yaşadıklarını yaşıyordu ama yine de deli olduğunu düşünmüyordu. İnsanlar onun farklı olduğunu anladıklarında neler olurdu tahmin etmek bile istemiyordu.

Yorgunlukla gözlerini kapatarak hepsini bir kenara savurdu, artık akışına bırakma zamanı gelmişti. Ne olursa olsundu artık diye düşünüyordu, beni fark etseler bile hayatında ne değişebilirdi ki? Bu ızdırap dolu günleri devam etmez miydi? Tabi ki ederdi.
Kendini sakin bir uykuya bıraktı, yarın neler yaşanacağını düşünmeden, ağrısını düşünmeden, hayatını düşünmeden...

Ormanda deli gibi koşuşturan ve sürekli arkasına bakan bu kız ta kendisiydi, kendisini anlayamıyordu. Şuan da neden ormandaydı ve neden birisi onu yakalamaya çalışıyordu? Nefes nefese pes etmeden koşmaya devam etti, zifri karanlıkta önünü bile görmeden koşmak çok zor olsa da tehlike kokusunu yavaştan almıştı. Arkasından koşturan kişinin onun iyiliğini düşünmediği çok belliydi, kimse tarafından zarar görmek istemiyordu.
Hava dondurucu derecede buz gibiydi, çıplak ayaklarına batan taşlar bile şuan onu rahatsız etmiyordu.

"Kurtuluşun yok..."

Duyduğu sesle çığlıklar eşliğinde koşmaya devam etti, gözlerinden akın eden yaşlar korkudan öldüğünün bir göstergesiydi. Yakalanmak istemiyordu, nefes alışverişleri o kadar hızlıydı ki hayatında bu kadar hızlı koştuğunu hatırlamıyordu. Deli gibi koşmaya devam ederken neden hala onu kovaladığını düşünüyordu, buraya nasıl düşmüştü ki? En son yatağında güzel uykusunu çekiyordu, biraz duraksamak zorunda kaldı çünkü nefesinden boğulmak üzereydi. Arkasındaki yabancı ona yaklaşmak üzereydi, bekleyerek ondan hesap sormak istedi. Neden onu kovaladığını bilmek istiyordu fakat kendisine zarar verir düşüncesi bütün seçenekleri kaldırıyordu.

Duraksadığı kısımda pembe ışıklar eşliğinde küçük tatlı bir tavşan gördü, bu karanlık ormanda parıldayan tavşanın gerçekten olağanüstü bir güzelliği ve tatlı bir yapısı vardı. Anlıkta olsa yaşadığı aksiyonu ona unutturmuştu, biraz soluklandıktan sonra tavşanı arkasında bırakarak nereye gittiğini bilmeden koşmaya devam etti.
Daha sonrasında sert bir şeye çarpmasıyla yere yapışması bir oldu, belki de kaya gibi büyük bir taşa çarpmıştı... Zorlukla yerden kalkarak çarptığı şeye dikkat kesildi, bu karanlıkta gözünün önünü görmek çok zordu ve daha sonrasında olan olmuştu.

Kaçtığı yabancı tam karşısındaydı ve yüzünü dikkatle inceliyor gibi hissediyordu, kız hala suratını göremiyordu fakat gördüğü beden bir insan bedeniydi. Kız kendisini en azından bir hayvan değildi diyerek teselli etsede karşısında ki kişide ona zarar verebilirdi, ürkek bakışlarla karşısındakine bakmaya devam etti.

MARKOZ    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin