Bölüm 8

112 26 4
                                    

Koridorun duvarlarının soğukluğundan uyuşmaya başlayan belim bana her an isyan edebilirdi. Burada kaç saattir oturuyorum bilmiyordum. Tek bildiğim Bilal'le birlikte saatlerdir burada olduğumdu. İki ders zili çalmıştı ve aileler çoktan müdürün odasına girmişti bile.

Sadi'nin annesi yine sendeleyerek gelmiş ve bize doğru yürüyüp;

"Yine ne yaptı bu?" Demişti. Bir de utanmadan soruyordu. Kafasını tasla ezmek, böbreklerini çıkartıp parayla satmak istiyordum. Hoş! O kadar içkiden sonra para eder miydi ciğeri bilmiyorum.

"Hiçbir şey yapmadı, hem sen oğluna biraz annelik yapmış olsaydın neler olduğunu az da olsa tahmin edebilirdin" dediğimde tüm sinirimi bu kadından çıkarmak istiyordum.

"Seninle uğraşamam" deyip, omzuna kadar olan, yıpranmış ve yanmış sari saçlarını geriye attı. Müdürün odasına yönelirken gözlerini devirmeyi de ihmal etmemişti tabii. Mini şortu, askılı bluzu iç çamaşırı ihtiyacı duymadan üstüne geçirdiği elbiseleri tıpkı bir fahişeyi andırıyordu. Elimde olsa bir gün daha yaşamasına izin vermez, kafasını vücudundan tek hamlede ayırırdım.

Arkasından arkadaşlarımı görmek için birden ayağa fırlasam da, bu çabamın boşa olduğunu kapı yüzüme çarpınca anladım. Burnumu ovuşturarak ettiğim küfürler yüzünden Bilal bana dik dik bakmaya devam etmişti ama gülmediği için şanslıydım.

Sadi'nin annesinin hemen arkasından John'un anne ve babası da gelmişlerdi. Zengin olduklarını beş metre öteden görebilir ayağınızı ona göre denk alirdiniz bu insanları görünce, onlarda bana korku veren bir şey vardı, normalde babamı tanımayan ben bu insanları görünce pısırıklık ediyordum. Koridordan koşarak gelip direk kapıdan içeri daldılar. Arkadaşlarımı yine görememiştim. Bu bekleyiş beni bitiriyordu. Onlara ne olduğunu bilmek istiyordum.

Havanın yavaş yavaş kararmaya başladığını fark ettiğimde tam gözlerimi devirip yine küfür etmeye başlayacaktım ki; müdürün odasının kapısı yavaş ve gıcırtılı bir şekilde acildi. Müdürümüzün yüzü içeridekilere donuk bir şekilde, bir eli kapıda ve diğer eli havada, bira göbeğini tam olarak görebildiğimiz profilinin bize donuk olduğu bir açıyla kapının tam yanında dikilmişti. Bir yandan sakinleşmek ve bu olayı normal karşılamak gibi şeyler söylerken bir yandan da sağ elini sürekli havada sallayıp garip şekiller çiziyordu. Çok kotu şeyler olacağının farkındaydım. İçim köpürüyordu ve boğazıma doğru yükselen ilik sıvı beni daha da sinirlenmeye itiyordu.

Mudur konuşmasının bittiğini belli etmek için elinin, bas parmağı haricinde, dört parmağını birleştirip avuç içini yukarı doğru kaldırarak göbek hizasında tutup çikişi içeridekilere gösterdi. Zaten hazirolda beklediğim için bu el hareketi benim daha da gerilmeme sebep olmuştu. Sırtımı dikleştirip, boğazıma kadar yükselen siviyi bir kez daha yutkunarak geri itmiştim. Beril'i öldürmek istiyordum.

İçeriden ilk Sadi'nin annesi cikti ve sendeleyerek koridora doğru yöneldi. Yüzünden hiç bir duygu okunmadığı için ona fazla bakma ihtiyacı duymamıştım bile.bilemiyorum, belki de bu kadının tüm bunları önemsememiş olduğunu görmek onun canini yakma isteğimi daha da alevlendirecekti.

Daha sonra Sadi cikip benim kollarıma attı kendini ve zaten önceden ağlamaya başladığını fark ettiğimden başını omzuma koymasına izin verip elimle sırtını sıvazladım. Korktuğum başıma gelmişti. Kim en iyi arkadaşını böyle görmek isterdi ki? Sadi gerçekte duygusal biri olmadığı için ağlaması hep içimi burkardı. ilk defa annesi yüzünden gecenin üçünde evden atılıp kapıma geldiği zaman ağlarken görmüştüm onu. O zaman bile böyle içten ağlamadığına yemin edebilirim. Her hıçkırdığında benimde boğazım yanıyor, gözyaşının tenine değdiği her yeri bende hissediyordum.

En son John'un annesi, John ve babası çıkmışlardı. John'unda ağladığını görebiliyordum ama başı öne eğik bir şekilde yürüyordu ve yüzümüze bile bakamamıştı. Düşük omuzları normalde heybetli sayılabilecek bedenini un ufak etmiş, karninin hemen önünde birleştirdiği elleri birbirine geçtiğinden çözülmez bir hal almışlardı. Annesi ve babası ise onun tam aksine, benim bulunduğum yöne nefret dolu gözlerle bakıp gözlerini koridorun sonuna kadar üzerimizden çekmemişlerdi. Bu gerçek olabilir miydi? John gözümüzün önünden hiç kimseye bakamadan geçmiş olabilir miydi? İçeride neler olmuştu? Ve hepsinden önemlisi John'u, kara ve tatlı bebeğimi bir daha görebilecek miydim?  

XY+XY=ASKKde žijí příběhy. Začni objevovat