Bölüm 22: Hamile

4.8K 547 104
                                    

Keyifli okumalar.

Multimedia Güneş.

Sabah gözlerimi aralamama neden olan şey odanın hafif açık penceresinden içeriye sızan güneş ışığıydı. Gözlerimi kısarak yatakta hafifçe doğrulup Savaş'a baktım. Uyuyordu ve bu hali kıskanılacak derecede güzeldi.

Dün gece yaşadıklarımız aklıma gelince gülümsedim. Savaş'a hazır hissetmediğimi söylemiştim. Evet, ikimizde çocuk değildik fakat böyle şeylere evlenmeden kalkışmak bana göre doğru değildi. Kesinlikle güven sorunum yoktu fakat iyi hissetmiyordum işte. Zaten Savaşla birbirimizi seviyorduk, bu ilişkinin sonu evlilikti. Ayrıca dün geceden sonra Savaş'a olan sevgim daha da artmıştı, hayatımda daha önce hiç böylesine anlayışlı bir adam görmemiştim.

Sessiz olmaya çalışarak yataktan kalktım ve banyoya ilerledim. Suyu ılık bir şekilde ayarlayıp duş aldıktan sonra beyaz şort tulumumu giyip, saçlarımı taramıştım. Islak saçlarım elbisemi ıslatmaya başladığında söylenerek saçlarımı dağınık topuz yaptım ve yeniden Savaş'ın yanına ilerledim. Saat sekiz buçuğa geliyordu, kahvaltı başlamıştı.

Telefonumu tulumumun cebine sıkıştırdıktan sonra uyanması için Savaş'ı dürtükledim. Uyanmıyordu. Birkaç denememden sonra başarılı olmuştum.

Gülümseyerek "Günaydın," dediğimde gülüşüme karşılık verdi ve "Günaydın." dedi.

"Sen hazırlan, bende bizimkileri uyandırayım. Telefonumu yanıma aldım. Kahvaltıda buluşuruz olur mu?"

Yatakta hafifçe doğrulduktan sonra "Olur, güzelim." demişti. Yataktan kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıdan çıkmadan önce oda kartını göstererek "Almayı unutma." demiştim. Savaş yavaş bir hareketle başıyla onayladığında odadan çıkmıştım.

Bizimle aynı katta abim ve Dolunay'ın odaları vardı; bir üst katta ise Elifle Eren kalıyorlardı.

İlk olarak abimin kapısının önüne geldim ve birkaç kere tıklattım. Cevap yoktu. Büyük ihtimal benden erken uyanıp, kahvaltıya inmişti. Sonrasında hemen yan odada olan Dolunay'ın kapısını çaldım. O da aynı şekilde cevap vermemişti. Galiba ikisi beraber kahvaltıya inmişlerdi. Bende bu yüzden üst kata çıktım ve Elifleri uyandırdım. İkisi de çok uykulu gözüküyorlardı, uyanmaları uzun sürecek gibi gözüküyordu. Elif'e "Ben aşağıya iniyorum. Sizde hazırlanıp gelirsiniz, olur mu?" diye sordum.

Elif uykulu sesiyle onayladığı hakkında bir şeyler mırıldandıktan sonra asansöre bindim ve en alt kata indim. Kahvaltı dışarıda yapılıyordu. Bu yüzden bahçeye çıktım ve masalara göz atarak abimleri aramaya başladım; burada da yoklardı.

Telefonumu çıkararak ikisini de aradım fakat cevap yoktu. İkisi sahilde uyuyup kalmış olabilir miydi? Bu olasılığı değerlendirerek otelden çıktım ve sahile ilerledim. Şezlonglar henüz yerleştirilmeye başlanmıştı, çalışanların yanından ilerleyerek sahil boyu yürüdüm. Evet, tahminlerim doğruydu. Abim ve Dolunay yere hasır bir havlu sermişler, üzerinde uyuyup kalmışlardı.

Gece içkiyi fazla kaçırmış olma ihtimalleri yüksekti.

Yanlarına ilerleyip ikisini de sertçe dürdüm, uyanacak gibi durmuyorlardı. Ve tahmin ettiğim gibi de oldu: Uyanmamışlardı. Bu sefer daha sertçe dürttüğümde, ikisi de sersem bakışlarıyla birlikte uyandılar. Dolunay şakaklarını ovalayarak yattığı yerden doğruldu ve hemen sonrasında belini tuttu. "Of," diyerek inledi. "Belim ve başım dehşet şekilde ağrıyor."

Kusursuz HatalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin