Aceleyle bende doğruldum. "Hayır tabi... "

"O zaman bir daha böyle saçmalıklarla kafanı yorma. Seni önemsiyorum ve seni önemseyen birçok kişi var." Bana halinden bezmiş bir şekilde bakmadan hemen önce büyük ellerini yanağıma koydu. "Artık şu ölüm oyununu bitirmen gerekiyor. Kuzey'i unutmalısın ve..."

Elini itip kaşlarımı çatarak ona baktım. Yine mi aynı konu?  "Neden hepiniz bunu söyleyip duruyorsunuz? Bunu istemiyorum." Derin bir nefes aldım. "Ben Kuzey'i istiyorum. Bu bir takıntı, bir sapkınlık ya da her neyse ondan. Ama ben onu istiyorum."

Batuhan yine dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimiz için sıkılmış görünüyordu. Yorgun bir şekilde nefesini pes edercesine dışarı verdi ve ifadesiz bir sesle konuştu. "Tamam." dedi sakince. "Peki istediğini alamazsan? Ya Kuzey asla seni sevmezse? Bu seçeneği hiç düşündün mü? Sonsuza kadar peşinden koşamazsın."

Bu seçeneği ne kadar çok düşündüğümü bilemezdi. Kuzey'in asla beni sevmeyeceği gerçeği her sabah aynaya baktığımda yüzüme çarpıyordu. Asla benim olmayacağını biliyordum da. Sadece içimdeki aptal umut parçalarını her seferinde tekrar birleştiriyor ve peşinden gitmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ona koşarak yaklaştığım her seferde yüzüme gülle gibi çarpan bir kaya parçası tüm umutlarımı yeniden yıkıyordu. Ve yine baştan başlıyordum. Benim sıkılmadığımı mı sanıyordu? Bende sıkışmıştım.

Ama başka bir gerçek daha vardı ki; o da bundan sonra hayata devam edemezdim. Kuzey için yaptığım herşey ve getirdiği sonuçlar tüm hayatımı elimden almış ruhumu kesip parçalara ayırmıştı. Şimdi hayattan alabileceği herşeyi almış yine de doymamış, ölümün eşiğinde yaşlı bir kadın gibi hissediyordum.

"Haklısın." diye mırıldandım. Daha fazla konuşursam geceyi mahvedecektim. O yüzden birşeyleri daha bozmak istemeyerek hafifçe gülümsedim.

Batuhan'da gülümsedi ama o da konunun kapanmadığını biliyordu.

"Yarın çıkışta seninle gelmemi ister misin? Randevuya?"

Ona doktor randevularımı anlatmıştım. Benim için mutlu olmuştu. Hayatımın yoluna gireceğine inanıyordu ve ona göre bu yaptığım büyük bir adımdı.

"Gerek yok." dedim tebessüm edip. "Yanlız gitmek istiyorum."

Kafasını sallamakla yetindi. "Seni eve bıraksam iyi olur. Babanın beni yanlış tanımasını istemem."

Ayağa kalktı ve beni de kaldırdı. Kapıdan geçerken birden ona çarptım. Tıpkı bir beyinsiz gibi aval aval etrafıma bakarsam olacağı buydu.

"Affedersin." dedim çabucak ve hızlı adımlarla asansöre ilerledim.

Asansöre binip aşağı inene kadar pek konuşmadık çünkü konuşacak birşey yoktu. Ona anlatmam gerekenleri anlatmıştım, gülmüş ve eğlenmiştik, o da bana üniversite de neler yaptığını anlatmıştı ve konu kalmamıştı. O yüzden sessiz bir şekilde onun beyaz aracına bindik ve eve doğru sürmeye başladı. Yol boyunca bana bir kaç komik anısını anlattı. O kadar fazla gülmüştüm ki karnım ağrıyordu.

En komik olanı ise öğretmeni öğrenci sanıp maloz diye çağırmalarıydı. Bunu duyduğumda neredeyse yol boyunca gülmüştüm. Batuhan'sa ben gülerken, yüzündeki küçük tebessümle beni izlemişti.

Batuhan evden az birşey geride bir yere park edince inmem gerektiğini anladım. "Teşekkür ederim. Herşey için."

Gülümseyip kafasını salladı. "Seninle konuşmak güzeldi."

AMBALAJWhere stories live. Discover now