"Bir şeyleri uzatmamı sevmiyorsun o yüzden direkt söyleyeceğim... Jungkook..."

Devam etmedi. Öfkem giderek artıyordu, ayak parmaklarım yanarken, bu havada iğrenç bir terlemeyle baş etmek zorunda kalmıştım.

"Devam etsene." dedim.

"Ne olmuş Jungkook'a?"

Kenarda boş bir banka doğru yürüyüp sağ tarafa oturdu ve benim de aynısını yapmamı bekledi.

Yaptım.

Yanına gidip öylece oturdum, daha fazla sinirlenmemeye çalışıp konuşmasını bekledim. Çok büyük ihtimalle benim hoşuma gitmeyecek bir şeyler söyleyecekti. Bunu sadece yüzüne bakarak anlayabilirdim ama telaşla sallanan ayağı da görmezden gelinemezdi.

"Ona karşı biraz daha... Sabırlı olmanı istiyorum. Gerçekten. Onu fazla zorluyorsun."

Bence paralel evrenlerden birine geçit açıp Yooseul ve Jungkook'u oraya göndermeliydim. Böylece sonsuza dek istedikleri gibi yaşar ve benimle uğraşmazlardı.

Kafamda canlanan fantastik film sahnesini geriye ittim.

"Ona yardım etmek zorunda değilim. Sana gelip ne anlattı bilmiyorum ama eğer bir şeylerden memnun değilse, kendisine ders anlatmak yerine sadece eğlenceli şeylerden bahseden iğrenç ucuz bir öğretmen bulmalı. Zaten bence hak ettiği de bu."

Kaşlarını çattı.

"Sunya!"

Kaşlarım havalanırken, hala iki kişiyi başka bir evrene ya da en azından kötü bir yere göndersem kanuni cezamın ne olabileceğini düşünüyordum. Sonuçta henüz reşit değildim. Belki babam iyi bir avukat olduğundan ezberlediği o kanunlar sayesinde beni kurtarabilirdi, kim bilir?

"Bak, Jungkook harika bir insan."

Öyleyse bunu ben neden göremiyorum?

"Sadece... Şu sıralar bazı sorunları var."

Peki sence benim yok mu?

"Ayrıca o biraz rahat birisi. Onu fazla sıkarsan..."

Elimden kayıp gider mi? O halde gitsin.

"...Ölebilir. Onu şey gibi düşün... Şey..."

Bir goril?

"Bir kelebek gibi!"

Söylediğinden sonra kendi kendine güldüğünde alayla tebessüm ettim. Nasıl bu kadar çocuksu olabiliyordu? Bu kadar aptal?

Ben onun aptallığıyla ilgili düşünmeye devam ederken telefonu çaldı.Açmaya yeltendiği anda, Jungkook'un sesi duyuldu.

"Hey! Yang Yoo Seul!"

Diğer taraftan geldiği için iki kişi olduğumuzu fark etmemişti.

"Bu soğukta burada ne yapıyorsu-"

Beni gördüğü an sustu.

Neredeyse on yıldır tanıdığım birisiyle şehrin en kalabalık yerlerinden birinde olmam onu neden bu denli şaşırtmıştı, buna bir anlam verememiştim. Yüzündeki öfkeli ifadeyi atıp devam etti.

"Aa, merhaba, Sunya."

Sadece başımla selam verip ayağa kalktım, Yooseul'a baktım.

"Eve gideceğim."

Dönmeye yeltendiğimde bileğimden tuttu.

"Kız başına bu saatte eve gidemezsin!Çok geç oldu!"

"Başka bir seçenek yok, hem belki yolda babamı ararım." dedim.

Ama asla aramazdım. Neden onu... Kişisel sorunlarıma alet edecektim ki? Hem bütün evren biliyordu, benim babam oldukça meşgul bir adamdı.

Yeniden dönmeye yeltendiğimde yeniden durdurdu.

"Hey! Ne diyorum sana! Kook bizi bırakır."

"İstemiyorum."

Net sesimle birlikte ortamda belli belirsiz bir gerginlik baş gösterdiğinde hepimiz susarak birbirimize bakıyorduk.

Sonra, nasıl olduysa, o banka oturup hiçliği beklemeye başladık. Bir ara Yooseul, ailesine haber vermek için ayağa kalkıp ağaçlara doğru yürüdü ve bizi yalnız bıraktı.

Bu sırada Jungkook ve ben, birbirimize bakmıyorduk. Ya da en azından ben ona bakmıyordum çünkü bunun için bir neden yoktu ayrıca onun da bana bakması ya da yüzümü incelemesi için hiçbir sebep yoktu.

Esen hafif rüzgar ince gömleğimden içeri haince süzülürken yerimde kıpırdandım. Evden çıkarken yanıma daima ceket alırdım ama bu kez bu denli geç kalacağımızı tahmin edemediğimden böyle bir durumda kalmıştım.

Birkaç dakika sonra, kafamı çevirdiğimde bana bakan bir çift Jungkook gözü her zamankinden biraz daha farklıydı.

Siyah ceketini çıkartmış, sağ elinde tutuyor ve bana soran gözlerle bakıyordu.

Birbirimize bir şey söylemeden öylece baktık ve telefon konuşmasını bitirmiş olan Yooseul, Jungkook'un elinde tuttuğu ceketi hızla alıp,giydi.

"Ayyy! Teşekkürler, Kook! Üşüdüğümü nereden anladın?"

Sadece şu sahne bile Yooseul'la aramızdaki ilişkiyi özetliyordu, bir şey söylemek gereksizdi.

Ayağa kalkıp onlara doğru döndüm.

"Ben artık gitsem iyi olur."

Eve tek başıma dönecektim, üşüyordum ve içimdeki öfke ateşi bile beni ısıtmıyordu ki bu... Fazla alışılmış bir durum değildi.

"Tek başına gidemezsin dedim."

Yooseul'un bunu söylemesi üzerine elini Jungkook'un omzuna atarak ortama hızla giriş yapan kişi, gülerken diğer yandan konuştu.

"O halde tek başına gitmesine izin vermeyiz, değil mi?"

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin