§5§ "KARANLIK"

372 48 35
                                    

"Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia. "

-Özdemir Asaf

(ʘᴥʘ)

"Üç.."

Bazı sayılar vardır ki; hayatlarınızın dönüm noktası olup bir sayıdan beklenmeyecek kadar çok şey değiştirebilirler hayatınızda... Öylesine bir matematik kavramı değil, efsaneleşmiş bir hikâyeyi başlatan tetikleyici olay olarak rol alırlar yaşamınızdaki merkez noktada. Bu sayılar, 'sıradan' diye adlandırabileceğimiz basit sayılardır aslında. Doğum tarihiniz, ölüm tarihiniz, hayata gözlerinizi açtığınızın birinci yılı, ikinci yılı, üçüncü yılı vesaire... İnanın bana, bir kaç saniye düşününce bu örnekleri artırabilmek için o kadar çok malzeme olduğunu görürsünüz ki elinizde; sizin bile ağzınız açık kalır sayıların aslında hayatımızın tamamından ibaret olduğunu anlayınca.

Üçüncü yaş günümüzü ele alalım mesela. Her ne kadar hatırlamamız imkansız olsa bile, tamı tamına bin doksan beş gün on sekiz saat boyunca sadece izlemiş ve anlamlandırmaya çalışmışızdır hayatı. İnsanların tepkilerini, konuşmalarını ve olayları... Belki de o koskoca üç yıldan sonra hazır hissetmiş ve öyle karar vermişizdir konuşmaya. En sonunda ne olduğunu bile anlayamadan ilk kelimemiz özgürlüğünü ilan etmiştir dudaklarımızın arasından çıkrarak ve bom! İşte hikayenizin giriş faslından kurtulup dalmışsınızdır konuya. Sahne sizin, istediğiniz kadar oynayabilirsiniz artık rolünüzü... Hayatınız, tam olarak konuştuğunuz anda başlamış oldu çünkü. Bir sayı, tam o noktada işe başladı hikayenizin merkezinde.

Ve yine bir sayı, hayatınızı değiştirebilecek kadar çok beslendi sizin farkında olmadığınız bir çok anda.

Üç. Diye tekrarladım ben de kendi kendime Eftalya'nın dediği iki harfli tek kelimeyi... Üç... Kendinden çok şeyi anlatıyordu bu sayı. En basitinden içindeki harf sayısının, göstergesinden daha az olması bile yetiyordu etkisini anlatmaya. Hayatımı değiştiren sayı buydu işte benim. Üç. Beynimin içinde hareket vaktinin geldiğini işaret eden çanlar çalarken, zaman gözlerimin önünde yavaşlatılmış bir şekilde akıyordu. Düşünme yetimle vedalaştığımı hissediyordum aynı zamanda. Sanki birisi akciğerlerime hançer saplamış da nefes almamı yasaklamış gibiydi. Nefesim kesilmişti ve beynime giden oksijenler, yüzlerindeki cüretkâr gülümsemeleriyle istifalarını uzatıyordu önüme.

Boğuluyordum!

Nefes almaya çalışmak tam bir işkence olmasına rağmen bunu yaparken ses çıkarmamaya çalışmak, azabın artmasına neden oluyordu. Elim refleks olarak cebime gitti. Büyük bir umutsuzlukla ilacımı arıyordum, bomboş olduğunu biliyordum çünkü.

Sonuç; hüsran.

Şimdi zamanı değildi ki! Şuan astım krizine giremezdim, ilacımı almamak için ne kadar da doğru bir zamanlama seçmiştim böyle!

İçimden astımıma lanetler yağdırırken, bacaklarımı hareket etmesi için zorlamaya çalışıyordum. Hadi! "Sadece bir adım dahi atsam, bu insanlık için küçük ama benim için büyük bir başarı olacak." Diye mırıldandım ağzımın içinde. Bu sıralar moda olan 'son sözler' faslını düşündüm bunun üzerine alakasız olduğu halde. Ölmeden önce bunları söylemek ve tarihe kazınmak oldukça havalı görünüyordu...

Gözlerimin önü acıdan kararmaya başlamıştı artık ama yine de çaba harcamama engel değildi. Pusluydu ama siyah değildi görüş açım hâlâ. İçinde bulunduğum griliğin arasında Eftalya, Poyraz ve Aybars'ın çoktan karşıya geçerek merakla etraflarına bakmaya başlamış olduklarını gördüm. Bir şey arıyor gibiydiler. Telaşlı görünüyorlardı çünkü. Yüzlerindeki endişe gözlerine yansırken, aradıkları "şey"in ben olduğumu farketmiştim. Onlardan aldığım güçle, kısa bir anlığına da olsa kararmaya başlamış olan dünyamda küçücük bir adım atabilmeyi becerdiğimi hissettim -penguenlere taş çıkarırcasına-. Yüzüme acının rehinesi altında buruk bir gülümseme hüküm sürüyordu attığım adım sayesinde. Bu da bir başarı!

MASKELİ BALO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin